Cumartesi, Ocak 28, 2006

AKŞEMSEDDİN

1- Şemseddin Muhammed bin Hamza, yani Fatih Sultan Mehmet’in meşhur hocası Akşemseddin, rivayetlere göre 1389 yılında Şam’da dünyaya gelir. Ünlü mutasavvıf Şahabeddin Suhreverdi’nin soyundan olan Akşemseddin, Halep ve Amasya’da eğitim gördükten sonra Ankara’ya giderek Hacı Bayram-ı Veli’nin müridi olur.
2- Devrinde, tıp alanında da büyük isimlerden olan Akşemseddin Hazretleri, dünya malına, şöhrete ve övülmeye hiç tenezzül etmedi. Dünyevi arzulardan köşe bucak kaçan bu büyük zat, halkın kendisine ilgi gösterdiği yerlerden hemen ayrılmasını bildi ve dünyadan hep yüz çevirdi.
3- Hacı Bayram-ı Veli, bir sohbet sırasında müritlerine sorar, “Yunus’un makamı mı yücedir, Mevlânâ’nın makamı mı?” Akşemseddin cevap verir, “Yunus’undur efendim. Çünkü Yunus’un canında ve teninde emek vardır. Kendi emeğinden gayrı bir şey yemez.” Bu cevabın üzerine Hacı Bayram, “Var git, sana belletecek nesnemiz kalmadı. Sana padişah hizmeti verdim.” Ve bundan sonra Akşemseddin, Şehzade Mehmed’e hoca oldu ve hayatı boyunca emeği karşılığı olmayan bir habbe bile kabul etmedi.
4- Akşemseddin, şehzadeyi küçük yaşlarından itibaren fetih sevdasıyla eğitti. Peygamber Efendimiz’in (sas) bu şehirle ilgili mübarek sözlerini küçük Mehmed’in beynine nakşetti adeta. Bu sevdayla geleceğin Fatih’i, yatarken İstanbul’u gördü rüyalarında, kalktı İstanbul’u seyreyledi hülyalarında.
5- İstanbul kuşatmasında da haftalar geçmesine rağmen fetih müyesser olmayınca, asker ve bazı komutanların ümitsizliğini, ordu içinde yer yer çıkan fitneleri de yine fethin gizli mimarı Akşemseddin engelledi. Konuşmalarıyla fethin mutlaka gerçekleşeceğine dair sinelerdeki ümidi ve imanı alevlendirdi.
6- Fethin mümkün olmasının sırrını sezdi Akşemseddin: Efendimiz’in (sas) müjdesine nail olabilmek ümidiyle, ilerleyen yaşına aldırmadan İstanbul önlerine gelen Ebu Eyyub-el Ensari Hazretleri’nin kabrini ortaya çıkarmasıyla fethin manevi ayağı da tamamlanmış oldu.
7- Fatih Sultan Mehmet, hocasının kendisine kazandırdığı ufuk ve terbiyeden ve onun muazzam hakperestliğinden o kadar memnundur ki, İstanbul’un surlarını aşıp şehre girdikten sonraki sevincini görenlere şöyle seslenir: “Bendeki bu sevinci görürsüz, Konstantiniyye fethine sevinir sanmayın. Akşemseddin benim zamanımda olduğuna sevünürüm...”
8- Yüce Yaratıcı’ya yönelmek ve O’na ulaşmanın yolunun her şeyi terk etmekten geçtiğini gayet iyi bilen Hak âşığı Akşemseddin’in, Fatih Sultan Mehmet’in derviş olma talebine verdiği cevap ise muhteşemdir: “Dervişlikte öyle bir mertebe vardır ki, eğer lezzet alınırsa, saltanat işlerinden kesin olarak el çekmek lazım gelir. Eğer öyle olursa memleketin işleri ihtilal bulur. O takdirde, hem siz ve hem de biz vebale gireriz...”
9- Rivayete göre, padişah bir gün Akşemseddin’in çadırına girmiş, ancak şeyh hoşamedi yapmadan yerinde oturmaya devam etmiş. Padişah bu duruma çok üzülür. Fakat Akşemseddin’i iyi tanıyan vezirlerinden Ahmet Paşa, şeyhin bu hareketini şöyle izah eder: “Bu büyük fetih, mübarek ecdadınıza değil de size müyesser olduğu için, sizde bir çeşit gurur müşahede eylemiş, maksatları sizden o gururun izalesine gayret göstermenizdir.” Bu izah üzerine rahatlayan padişah, gece şeyhi ziyaret eder ve sabaha kadar halleşir...
10- Fethin en önemli simgelerinden olan Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi sırasında burada ilk cuma hutbesini okuyan Akşemseddin, bundan tam 547 yıl önce, 15 Ocak 1459 tarihinde vefat etmiştir. Son yıllarını Bolu Göynük’te geçiren Akşemseddin, ruhunu Rahman’a burada teslim etti. Allah rahmet eylesin...
SULTAN FATİH: Bendeki bu sevinci görürsüz, Konstantiniyye fethine sevinir sanman. Akşemseddin benim zamanımda olduğuna sevünürüm...
AKŞEMSEDDİN: Dervişlikte öyle bir mertebe vardır ki, eğer lezzet alınırsa, saltanat işlerinden kesin olarak el çekmek lazım gelir. Eğer öyle olursa memleketin işleri ihtilal bulur. O takdirde, hem siz ve hem de biz vebale gireriz...

Perşembe, Ocak 26, 2006

Timur ile Yıldırım

Timur, Cengiz Han soyundan Barlas boyunun reisi Turgay Bey’in oğlu idi. Yıldırım ise Oğuz’un Kayı boyundan Hükümdar Murad Hüdavendigar’ın oğlu. Timur, gençliğinden itibaren askerliğe meylederek hanlığı bileğinin hakkı ile kazanmıştı; Yıldırım, Kosova’da babasının na’şı başında hükümdar oldu. Timur, Çağatay hanı Kazgan Han’ın ordusunda yüzbaşı iken bacağından yaralanmış ve topal kalmıştı; hasımları ona “Timur-ı Leng (Aksak Timur, topal Timur)” derdi. Yıldırım’ın ise sol gözünde doğuştan bir leke vardı. Az gören bu gözünden dolayı hasımları ona “Kör Bayazıt” derdi. Timur babasının şu sözünü hiç unutmadı: “Oğul, dünya denen şey yılan ve akrep dolu bir tastan daha iyi değildir; ama yine de ecdanının kahramanlıklarını tevarüs edecek içimizde bir sen kaldın!” Yıldırım ise babasının af için “Ben ettim onu ki bana yaraşır / Sen eyle onu ki Sana yaraşır” dediğini aklından çıkarmazdı. Timur, Belh şehrinde ak keçe üzerine oturtulup altın taç giyerek hükümdar ilan edildiğinde “Artık dünyaya hükmedebiliriz!” demişti. Yıldırım ise Kosova sahrasında babasının yerine hükümdar seçildiğinde en belirgin düşmanları olan Haçlılar, “Gök yıkılsa onu mızraklarımızla tutarız!” diyorlardı. Timur, Doğu’da, Yıldırım Batı’da zaferden zafere koştu. Bu arada Yıldırım, Timur ile yolları çatışan Türkmen Kara Yusuf ve Celayirli Ahmet’i himaye etmeye başladı. Timur, o güne kadar Hıristiyan dünya ile ceng etmesini takdirle karşıladığı Yıldırım’ı birdenbire hedef edindi. Yıldırım da Anadolu’ya dönüp Timur’a karşı ittifaklara başladı. Timur, Altınordu Hanlığı’nı ortadan kaldırarak Rusya’ya sahip olmuş ve dünya dengesini bozmuştu. Yıldırım ise Niğbolu’da Avrupa’nın en ünlü prenslerini dize getirip bu dengeyi sağlamıştı. Şimdi iki testi birbirine çarpmaya hazırlanıyordu. Timur, “Gökyüzünde nasıl bir tek Tanrı varsa yeryüzünde de bir tek hükümdar olmalı!”; Yıldırım, “Şu dünya iki sultana küçük, bir sultana büyük!” diyordu. Çatışma giderek büyümüş, Timur, Yıldırım’la beraber Kadı Burhaneddin, Memluk sultanı Berkuk ve Altınordu hanı Toktamış’ı da karşısına almıştı. Sonunda olan oldu ve Timur, bu savaştan da galip çıktı. Sonra bilinen şeyler işte... Anadolu’yu bir harabeye çevirdi. Osmanlı ülkesinin birlik ve beraberliği parçalandı. Timur için zafer olan şey Türklük için çok büyük bir kayıp oldu.
Ordusu dağılan Yıldırım, esir edilince Timur’un huzuruna getirildi. Yaralı bir arslan gibi başına geleceği bekliyordu. Timur onu görünce gülmeye başlamış, bu gülüş Yıldırım’ı çileden çıkarmıştı.
-Bre zalim, dedi, Allah’ın bedbaht ettiği ile istihza etmek ne fenadır.
Timur bir müddet daha gülmeye devam etti. Nefesler kesilmiş, kulaklar çınlayan kahkahalara kilitlenmişti. İşte o sırada gülmeyi kesip o ünlü sözünü söyledi:
-Sana değil, Tanrı’nın bu dünyayı senin gibi bir kör ile benim gibi bir topala bıraktığına gülüyorum!..
Daha sonra Bayezid’in vefatını haber alan Timur,
- Yazık, diyecekti, cihan bir kahraman yitirdi.

İskender Pala

Salı, Ocak 24, 2006

İlk pc virüsü Brain 20 yaşında

Bilgisayar kullanıcılarının baş ağrısı PC virüsü 20 yaşında. Bundan tam 20 yıl önce bir floppy diskte ortaya çıkan dünyanın ilk bilgisayar virüsüne ''Brain'' adı verilmişti. Şimdiki virüsler gibi geniş çaplı bulaşma gücü olmayan Brain virüsü, sadece aralarında bu virüsü barındıran floppy diski değişen bilgisayar kullanıcılarını etkilemişti. Brain virüsünün kaynağı tam olarak bilinmese de kendi yazdığı ve sattığı bir yazılımı korumak isteyen bir Pakistan yazılım firmasınca yaratıldığı sanılıyor.
Uzmanlar, bilgisayar virüsünün evriminde en önemli değişimin, virüs programı yazma hobisinden maddi çıkar sağlama amaçlı sanal suçlara geçiş olduğunu belirterek, ilk bilgisayar virüsünün ortaya çıkışının üzerinden 20 yıl geçmesinin ardından 150 binin üzerinde virüs programının yazıldığını kaydediyorlar. Brain virüsünün ortaya çıkışının ardından, en yaygın işletim sistemi olan Microsoft Windows'u hedef alan çok sayıda virüs ve başka virüs programları hızla yayılmaya başlarken, Amerikan Federal Soruşturma Bürosu'nun verilerine göre, ABD'de geçen yıl ticari kuruluşların yüzde 84'ü virüs, spyware veya diğer kötü amaçlı programların saldırısına uğradı.
Amerikan şirketleri, bu saldırılara karşı koyabilmek için ortalama 24 bin dolar harcama yapmak zorunda kaldılar. Bilgisayar virüsü terimi, 1984'te Amerikalı bilgisayar bilimcisi Fred Cohen tarafından ilk kez ortaya atıldı. Bilgisayar virüsü üretenler ise ürettikleri bu virüsleri yayabilmek ve kullanıcıların virüslü programı indirmesini sağlamak için e-posta mesajlarında en fazla Britney Spears'ın ismini kullandılar.Virüslerin yayılmasını sağlamak üzere isimleri en fazla kullanılan ilk on ünlü arasında sırasıyla şunlar bulunuyor: Britney Spears, Bill Gates, Jennifer Lopez, Shakira, Usame Bin Ladin, Michael Jackson, Bill Clinton, Anna Kournikova, Paris Hilton ve Pamela Anderson.

50 soruda kus gribi

Uzakdogu Asya'da kuslar ve kümes hayvanlari arasinda baslayanve sonra insanlara geçen kus gribi tüm dünyayi tehdit ediyor.Iste 50 soruda kus gribi.

1.Kus gribi nedir?Insan ve diger canli türleri gibi kanatli hayvanlarda gribe yakalanabiliyor. Kus gribinin 15 ayri çesidi var. Bunlardan üçtanesi insanlarda da hastalik yapar. Alarma yol açan ve Türkiye'dede tespit edilmis olan ise ölümcül kus gribivirüsü H5N1ailesinden gelen virüs. Göçmenkuslar -özellikle de yaban ördekleri- virüsün dogal tasiyicilaridir. Bunlar hastaolmadan virüsü kilometrelerce tasiyabilirler. Bir kitadandigerkitaya diskilariyla virüsü tasirlar. Kus gribi virüsüen çok kümes hayvanlarini etkiler. Kus gribi üst solunum yolu hastaligi gibi baslar, sürü halinde yasayan kanatli hayvanlararasinda çok hizli yayilabilir ve bu nedenle çok yüksek orandakanatli ölümüyle sonuçlanabilir.

2. Insanlara nasil geçiyor?Kus gribi, hasta ve hastaliktan ölmüs hayvanlarla yakin temas halindeki insanlara bulasabilir. Bu hayvanlarin gözyasi, burunakintisi, bogaz akintisi veya diskisiyla temas edenler dehastaliga yakalanabilir. Ayrica bu atiklarla kirlenen yüzeylerletemas etmek ve bu virüsü solunum yoluyla almakla insanlara bulastirabilir. Virüs insana geçtikten2-4 gün sonra hastalikortaya çikar.

3. Insandan insana geçer mi?Bu ihtimali dogrulayacak resmen açiklanmis ya da kanitlanmisbilimsel bir veri yok. Ancak virüsün degisim geçirerek bir salgina yol açmasindan korkuluyor. Ayrica hastalik grip olanbirinin ayni zamanda kus gribi mikrobunu kapmasiyla insandan insanageçis özelligi kazanabilir.Buna virüslerin seks yaparak mutasyonaugramasi deniyor.

Cuma, Ocak 20, 2006

siz tarihe hangi gözlebakıyorsunuz

Tarihin değişkenliğini en iyi anlatacak örneklerden biri de Enver Paşa olsa gerek.
Kurtlar Vadisi’nin mahkeme sahnesinde de Polat Alemdar tarihin kendilerini nasıl yargılayacağını anlatırken “1907’de eşkıya, 1908’de hürriyet kahramanı, 1915’te büyük devlet adamı ve 1923’te vatan haini olan Enver Paşa ile ilgili hangisi doğru?” diye sormuş ve “Tarihe nerden bakarsanız gerçek odur.” demişti. İkisi de 1881 yılında doğan Enver Paşa ile Atatürk’ün yürüdüğü yol, Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar aynı çizgide devam etmişti. Asker ve devlet adamı olarak basamakları daha hızlı tırmanan Enver Paşa, Çanakkale Savaşı’nda ordu komutanlığı yaparken Atatürk Anafartalar Cephesi’ni savunmuştu. İkili, Meşrutiyet’in ilanında, Balkan Harbi’nde, Trablusgarp’ta birlikte savaşmıştı. Bunların çoğunda ise rütbe olarak üstün olan Enver Paşa idi. Tarih kitapları Enver Paşa için hayalperest, maceracı derken, Atatürk’ün gerçekçi ve akıllı olduğunu anlatır. Kaybedilen savaşlarda sorumluluk Enver Paşa’ya yıkılırken kazanılan mücadelelerde onun adı geçmez. Başta dedik ya tarihe nereden bakarsanız onu görürsünüz. Bugüne kadar hep Enver Paşa’ya 1923 gözüyle baktık. Yani hain olduğunu okuduk. Peki gerçekten öyle miydi? İdealleri uğruna 41 yaşında hayatını feda etmeyi göze alan Enver Paşa bir hain miydi; yoksa vatanperver mi? Özellikle son yıllarda tarihçiler arasında farklı görüşler ortaya çıkmaya başladı.

Cumartesi, Ocak 14, 2006

Beyin Haritası

Beyin haritası, insanın algılama ve yeteneklerinin beynin bölgelerine dağılımını gözler önüne seriyor. Sağ yanda, ruh, metafizik, parapsikoloji ve fizikötesi gibi esrarengiz konular yoğunlaşıyor. Bu konulara ilgi duyanlar çoğunlukla üstün zeka özellikleri gösteriyor. Bütünsel-tümdengelimci oluyorlar. Kavramın bütününden anlama ulaşıyor, daha sonra ayrıntılara odaklanıyorlar. Beyninin sağ üst tarafını kullananlar fazla rüya görüyor. Hayal güçleri geniş oluyor. Kavrayış, öykülendirme, canlandırma, grafikleme, renk ve bütünü kavramada başarı gösteriyorlar. Şiir, roman, resim gibi sanatsal konulara ilgi duyuyorlar. Sağ alt köşesi baskın gelenler ise değer yargısına varmaktan kaçınıyor. Kolay inanıyorlar. Jest ve mimiklerini fazla kullanıyorlar. İkna, açıklama, kodlama ve oyun becerileri yüksek olurken, vurgu, tonlama, akıcı konuşma ve müzik yetenekleriyle ön plana çıkıyorlar. Ayrıca tutku, kin ve öfke gibi duygulara daha yatkın oluyorlar. Solu ağır basanlar, söz ve kararlarından dönmüyorlar. Seri klavye kullananlar da sol yanıyla hareket ediyor. Bu kişiler iyi problem çözüyor, matematik, mühendislik ve teknik konulara ilgi duyuyorlar. Tartışma, eleştiri ve savunma becerileri yüksek oluyor. Anlamlı cümle kurma, analiz becerisi, yanlışları bulma, mantık yürütme ve gramer bilgisi bakımından başarılı oluyorlar. Ayrıca iyi planlama, örgütleme, kontrol etme ve yöneticilik becerisi sergiliyorlar. Ancak biraz muhafazakar olduklarından yeni fikirlere karşı alaycı davranıyorlar.

Ulu Cami

Takvimler 1396 yılını göstermektedir. Bütün Avrupa ülkelerinin katılımıyla oluşan Haçlı ordusu, Macar Kralı Sigismund’un kumandasında harekete geçer.
Papanın da desteğini alan ittifakın asıl amacı beş yıldır kuşatma altında bulunan İstanbul’u kurtarmaktır. İlk önce Tuna kıyısındaki Niğbolu Kalesi kuşatılır. Sultan I. Bayezid, zafere ulaşırsa elde edeceği ganimetle 20 cami yaptırmayı vaat edip ordusunun önüne düşer. Yolları yıldırım gibi aşıp Niğbolu’ya yetişir. Zafer kazanılır. Sıra gelmiştir yirmi adet camiyi yaptırmaya. Padişah, fikrini damadı ‘Emir Sultan Hazretleri’ne açar. Emir Sultan, yirmi cami yerine yirmi kubbeli bir cami yapılmasını tavsiye eder. Tarihler böyle anlatıyor, Bursa Ulucamii’nin yapılış hikâyesini. İsmail Hakkı Bursevî, Ulucami’nin Mekke, Medine, Kudüs ve Şam’dan sonra beşinci makam olduğunu yazar. Hazreti Üftade ise “Ey Ulucami, ey uluların cem olduğu yer / Gece ve gündüz seni ziyaret edene ne mutlu” der. Gerçekten de asırlar boyunca Ulucami hep büyük şahsiyetlerin toplanma mekanı olmuş. Yapılmasını teklif eden Emir Sultan; ilk namazı kıldıran Somuncu Baba; ilk cemaati Emir Sultan, Molla Fenârî, Yıldırım; ilk imamı Süleyman Çelebi; müezzinlerinden Üftade...

Bir Çocuk

Eğer bir çocuk, sürekli eleştirilmişse, kınama ve ayıplamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, kin ortamında büyümüşse, kavga etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, alay edilip aşağılanmışsa, sıkılıp utanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, sürekli utanç duygusuyla eğitilmişse, kendini suçlamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, hoşgörü ile yetiştirilmişse, sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, desteklenip yüreklendirilmişse, kendine güven duymayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, övülmüş ve beğenilmişse, takdir etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse, adil olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, güven ortamı içinde yetiştirilmişse, inançlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, kabul ve onay görmüşse, kendini sevmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse, mutlu olmayı öğrenir

Kahveye Saygı

Şunu peşin peşin söyleyelim ki benim ‘kahve’den anladığım, adı üstünde halis muhlis ‘Türk kahvesi’dir. Elbette nescafe’nin, espresso’nun, cappucino’nun adını ve tadını biliriz. New York’un Starbucks’larında oturup Frenk lezzetlerini tatmışlığımız vardır. Ama bunların hiçbiri, hakiki Türk kahvesinin yerini tutamaz. Ne kokusu ne tadı ne edası ne lezzeti... Kahve dediğin, bizimki gibi küçük fincanlarda içilir ki, bu, o lezzetin ulaşılmazlığına, faniliğine işarettir. Sınırlı ve az bir lezzeti, değerini bilerek, kıymetini takdir ederek, sınırlı bir zamanda çoğaltmak ve ebedileştirmek anlamına gelir. Öyle Amerikalılarınki gibi bir litrelik kağıt bardaklarda cork cork, meyve suyu gibi içilene kahve mi derim ben! Uzun sözün kestirmesi, kahve alelade bir içecek değildir. Ona saygısı olan, ritüeline de uymalı, uymayan içmemelidir.

Perşembe, Ocak 12, 2006

İyi Bayramlar

Dünyanın En Güzel Bayramıdır Bu ; Varlıklılar Sabah Kalkıp Soğuğa ve Kara
Aldırmadan Semtindeki Fakirlere Et Verebilme ve Allah'tan Aldığını Yine
Allah'a Verme Telaşına Düşerler.Dünyanın Başka Hangi Kültüründe Bu Kadar
Büyük Çapta Yardımlaşma Örneği Vardır Ki ? Öğlene Doğru Büyük Olasılıkla
Noel+Yılbaşında 1000'lerce Çam Ağaçlarının Kesilmesini Katliam Olarak
Nitelendirmeyip Bunu Ekrana Taşımayan Kanallar Tarafından Hayvan Katliamı
ve Vahşet Gibi Kelimelerle Suçlanacaksınız ! "Umursamayın ! :)" Bu
Dünyanın En Güzel Bayramıdır ; Ne Mutlu Bizeki Böyle Bir Kültürün
Parçasıyız ; Kurban Bayramınız Kutlu Olsun ...

Cumartesi, Ocak 07, 2006

Hz İsa nın Çarmıhı Çemberlitaşta

Hıristiyan kaynakları, Hz. İsa’nın dinini tebliği sırasında Musevilerin hışmına uğradığını ve çarmıha gerilerek idam edildiğini anlatıyor. İdam edildiği yere gömüldükten birkaç gün sonra da göğe yükselmiş. Kur’an’a göre ise Hz. İsa hiçbir zaman çarmıha gerilmedi. Takip edilirken göğe kaldırıldı. Başka şahıs kendisine benzetilerek idam edildi. Öyle ya da böyle ortada bir çarmıha gerilme hadisesi var ve bu çarmıhın İstanbul’da olduğu bilgisi, Hıristiyanlık tarihini anlatan birçok kaynakta yer alıyor. Bunlar arasında birtakım farklılıklar da var. Örneğin bazı kaynaklar çarmıhın Çemberlitaş’ın altında olduğunu belirtirken, bazılarına göre sütunların arasına yerleştirilmiş. Yine bu parçaların tamamının İstanbul’da olmadığı, bir kısmının Kudüs’te, bir kısmının Roma’da olduğu belirtiliyor. Bazı kiliselerde de çarmıhtan kaldığı belirtilen küçük tahta parçaları bulunuyor. Vatikan’ın İstanbul temsilciliğinde de böyle bir parça var. Bizans’ın son dönemlerinde halk, Türkler şehre girdiğinde gökten bir meleğin inerek anıtın dibindeki aciz bir adama kılıç vereceğine, “Bu kılıcı al ve Kurtarıcı’nın halkının intikamını al!” diyeceğine, bundan sonra Türklerin yalnız İstanbul’dan değil İran içlerine kadar bütün Bizans ülkesinden kovulacağına inanıyormuş. Fatih, şehre girerken Rumların Ayasofya’da toplanması da bu yüzden.
Hıristiyanlar, Çemberlitaş’a gösterdikleri saygıyı fetihten sonra da devam ettirmiş. On dokuzuncu asırda bile yanından geçerken anıta yönelerek saygı gösterdikleri biliniyor.

SİNİRLENDİĞİNİZDE bu öyküyü hatırlayın

Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında, üç yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle kamyonunun kaportasını mahvettiğini görmüş. Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun eline çekiçle vurmaya başlamış. Biraz sakinleşince oğlunu hemen hastaneye götürmüş. Doktor, çocuğun kırılan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da elinden bir şey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış. Çocuk ameliyattan çıkıp gözlerini açtığında, bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle, “Babacığım, kamyonuna zarar verdiğim için çok üzgünüm.” demiş ve sonra babasına şu soruyu sormuş: “Parmaklarım ne zaman yeniden çıkacak?” Babası eve dönmüş ve hayatına son vermiş... Birisi masaya süt döktüğünde ya da bir bebeğin ağladığını işittiğinizde bu öyküyü hatırlayın. Çok sevdiğiniz birine karşı sabrınızı yitirdiğinizi anladığınızda, önce biraz düşünün. Kamyonlar onarılabilir, ama kırılan kemikler ve incinen duygular hiçbir zaman onarılamaz; genellikle kişiyle performansı arasındaki farkı göremeyiz. İnsan hata yapar. Hepimiz hata yaparız. Fakat öfkeyle ve düşünmeden yapılan şeyler, insanı sonsuza kadar rahatsız eder. Harekete geçmeden önce durun ve düşünün. Sabırlı olun. Anlayış gösterin ve sevin.

Cuma, Ocak 06, 2006

Temel Bir Gün...

Karadeniz taraflarında, yüzme bilmeyen İngiliz bir turist
denize düşer; ve suyun içinde çırpınarak bağırmaya başlar:
-"Help... Help... Please... Help..."
O sırada oradan geçmekte olan Temel, derhal kıyıya koşar
ve kızgın kızgın bağırır:
-"Ula zibidu! İngiluzca öğreneceğuna, yüzme öğrenseydun ya
daa!"

Perşembe, Ocak 05, 2006

Hz. Ali’nin fazileti

Hz. Ali, Muaviye ile karşılaşmak üzere Sıffin’e giderken zırhını kaybetmiş, daha sonraki bir zamanda da bunu bir Hıristiyan’ın elinde görüp sormuştu:
- Bu zırh benimdir, nereden aldın?
- Nereden senin oluyormuş, benim bu zırh.
Hz. Ali, adamı Kufe kadısı Şüreyk’in huzuruna götürüp davacı olduğunu söyledi. Kadı her ikisini de ayakta tutarak Hz. Ali’ye sordu:
- Bu zırhın sana ait olduğuna dair şahidin var mıdır?
- Oğlum Hasan bu zırhın bana ait olduğunu bilir ve tanır.
- Oğulun babaya şahitliği makbul değildir; başka şahidin varsa getir.
- Kölem Kamber de bu zırhın bana ait olduğunu bilir, onu çağırtalım.
- Onun şehadeti de mahkeme önünde geçersizdir; sen başka şahit göster.
- Başka şahidim yoktur; bu zırhın bana ait olduğunu ancak onlar bilirler.
- O halde ey müminlerin emîri, mademki bu zırhın sana ait olduğunu makbul şahitler ile ispat edemedin, ben de davalının beraatine ve zırhın kendisine ait olduğuna hüküm verdim.
O âna kadar renkten renge giren ve dizleri titreyerek mahkemeyi dinleyen adama dönen Kadı Şüreyk, yumuşak bir sesle sonucu bildirdi:
- Gidebilirsiniz, müminlerin emîri zırhın kendisine ait olduğunu ispat edememiştir.
Adam sevinçle huzurdan çıktı, ancak kapının önünde durup kaldı. Adeta ilerlemesine mani olan bir şey var gibiydi. Sonra geri döndü ve zırhı Hz. Ali’ye uzatarak ekledi:
- Beni affediniz!.. Bu hükümler ancak bir peygamberin getirdiği İlahî nizamın hükümleridir. Buyurunuz, bu zırh gerçekten sizindir. Siz de ey kadı efendi, bana İslam dinini telkin ediniz. Çünkü adalete dayanan bir din batıl olamaz. Doğru olan dinin bu olduğunu anladım.
Adam kadı efendinin delaleti ve Hz. Ali’nin şehadetiyle Müslüman oldu. Bu sefer Hz. Ali dedi ki:
- Efendi, hakikat nurunu hemen gören birisin sen. Bu zırhı sana bağışladım ve bundan başka bir de at hediye ettim, mübarek olsun.

Salı, Ocak 03, 2006

Avun Türkiyem Avun

Boşuna dememişler ‘şeytan ayrıntıda gizlidir’ diye. Detaylarda saklı gerçekler bazen bütün bilinenleri aksine çevirebiliyor. Tıpkı ülkemizde son yıllarda hızla artan turist sayısına mukabil gelirlerde yaşanan büyük düşüşün perde arkası gibi. 2003 yılında yaklaşık 12 milyon kişiyi bulan turist sayısının 2005’te 18 milyonu geçmesi bekleniyor. Ne var ki turist girişi artarken, son iki yılda kişi başı harcama tutarında 150 dolarlık bir gerileme söz konusu. İşin ucu kurcalandığında ortaya ilginç bir zincir çıkıyor. Zincirin başını Türkiye’yi haksız rekabete sürükleyip tarihi değerlerimizi turiste ‘eksi maliyete’ pazarlayan acenteler çekiyor. Zincirin sonraki halkalarında acentelere turist başı para ödeyen halıcı, kuyumcu ve hediyelik eşya satıcıları var. En son halkayı ise müzeler oluşturuyor. Bir haftalık turlar için yurtdışına kişi başı 50 dolar gibi komik rakamlar veren acentelerden yevmiyesini alamayan rehberlerin bir kısmı, müze biletlerini yasa dışı yollardan ucuza elde ederek kendi açığını kapatmaya çalışıyor. Neticede geriye tabiri caizse parayı yurtdışındaki acenteler kazanıp hamallığını bizim çektiğimiz turizm sektöründe, elimizde avunacak ‘gelen turist hanesindeki artış’ kalıyor.

Mehmet, Lakers’ı bitirdi

NBA'de Mehmet Okur fırtınası esmeye devam ediyor. Utah Jazz'ın Los Angeles Staples Center'da Lakers'ı 98-94 yendiği maçta Mehmet, 16 sayı- 8 ribaunt- 4 asist ve bir blokluk bir oyun çıkarttı.
Andrei Kirilenko'nun ardından Jazz'ın en skorer 2. oyuncusu olan Mehmet, Kobe'nin olmadığı maçta Lakers'a kâbus dolu dakikalar yaşattı. Memphis Grizzlies maçında rakibine dirsek attığı için 2 maç ceza alan Kobe Bryant'ın forma giymediği Los Angeles Lakers'ta ise Brian Cook'un 19 sayısı ile Lamar Odom'un 18 sayısı takımlarına galibiyeti getirmeye yetmedi. Güneydoğu Grubu lideri Miami Heat ise sahasında Minnesota Timberwolves'i 97-70'lik skorla geçmeyi başardı. Heat'de Dwayne Wade'in 19 sayı, 6 ribaunt ve 9 asistlik performansı takımına galibiyet getirirken, 16 sayı, 7 ribauntla oynayan Shaquille O'Neal ile 13 sayı ve 10 ribauntla “double-double” yapan Alonzo Mourning gecenin dikkati çeken diğer isimleri oldu

Pazar, Ocak 01, 2006

Utah Jazz-Philadelphia 76ers 108-102

Bu sezon oynadığı maçlardaki performansıyla göz dolduran Mehmet Okur, dün akşam Utah Jazz'ın kendi sahasında oynanan maçta da takımının kazanmasında büyük pay sahibi oldu. Okur, 21 sayıyla, 23 sayı atan Gordan Giricek'in ardından takımında en çok sayı atan ikinci oyuncu olurken, 10'u savunma, 3'ü hücum olmak üzere toplam 13 ribaund aldı. Maçın son saniyelerine kadar çekişmeli geçen maçta Okur, bitime 11.5 saniye kala kendisine yapılan faulün ardından kullandığı iki serbest atışı sayıya çevirdi ve Andrei Kirilenko'nun son saniye basketiyle maç 6 farkla sona erdi. Sahada en çok sayı kaydeden oyuncu, 76ers'dan 37 sayıyla Allen Iverson oldu. Iverson'un takım arkadaşı Chris Webber 21, Andre Iguodala 18 sayı kaydetti.