Çarşamba, Haziran 14, 2006

3 milyon ''Mehmet'' ve ''Fatma''

Türkiye'de ''Mehmet'' ve ''Fatma'' isimli kişi sayının 3 milyonu aştığı belirlendi. Son dönemin favori isimleri ise erkekte ''Furkan'', kızlarda ''İrem''. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü verilerinden derlenen bilgilere göre, hayatta olan kişiler arasında 1 milyon 537 bin 458 ''Mehmet'' isimli kişi bulunuyor, ''Mehmet'' isimlileri 1 milyon 195 bin 232 kişiyle ''Mustafa'' izlerken, ardından sırasıyla ''Ahmet'', ''Ali'' ve ''Hüseyin'' isimliler geliyor.
Kadın isimlerinde ise 1 milyon 529 bin 170 kişi ile isimleri ''Fatma'' olanlar ilk sırada yer alıyor. Fatma isimlileri 1 milyon 161bin 16 kişi ile ''Ayşe'' izliyor. Sırasıyla, ''Emine'', ''Hatice'' ve ''Zeynep'', en yaygın kadın isimleri olarak sıralanıyor.

Aynı istatistiklere göre, Türkiye'de 1 milyon 52 bin 196 kişinin soyadı ''Yılmaz''. Bu soyismini ise sırasıyla ''Kaya'', ''Demir'', ''Şahin'' ve ''Çelik'' izliyor.İstatistiklerde bir diğer dikkat çeken unsur, son yıllarda çocuklara verilen isimlerdeki değişim. 1980-1990 yılları arasında, en çok verilen ilk 5 erkek ve kız isimleri, en çok kullanılan isimlerle aynı.
Ancak, 1990-2000 yılları arasında doğan erkek çocuklarına verilen isimler arasında ''Emre'', kızlara verilen isimler arasındaysa ''Büşra'' ile ''Merve'' ilk beşte yer almaya başladı. 2000-2005 yılları arasındaysa, bunlara erkeklerde ''Furkan'', kızlarda ''İrem'' eklendi.
İstatistiklerde bir diğer ilginç nokta da hem erkeklere, hem de kadınlara verilebilen ortak isimler. Ortak isimler arasında erkeklerin en çok sahip olduğu isim, 244 bin 556 kişiyle ''Yaşar''. Bu ismi aynı zamanda 52 bin 108 kadın da kullanıyor. 125 bin 424 kadının sahip olduğu ''Satı'' ismini ise 8 bin 630 erkek de kullanıyor. ''Ömür''ismi ise 11 bin 472 erkek ve 11 bin 431 kadın tarafından neredeyse eşit sayıda kullanılıyor.

Yeşilçam'da 14 yeni film

Sonbaharın gelmesiyle birlikteünlü yönetmenlerin imzasını taşıyan 14 yerli film sırayla görücüye çıkacak. AA muhabirinin filmlerin dağıtımını yapacak olan Özen Film yetkililerinden aldığı bilgiye göre, aralarında şirketin kendi bünyesinde çekeceği ''Eve Giden Yol'' ile ''Son Osmanlı-Yandım Ali'' adlı filmlerin de bulunduğu 14 Türk filmi seyirci karşısına çıkacak. Sonbaharla birlikte başlayacak yerli film sağanağında şu yapımlar izleyiciyle buluşacak:
-Cenneti Beklerken: Yönetmenliğini Derviş Zaim 'in üstlendiği filmde, Serhat Tutumluer, Melisa Sözen, Mesut Akusta, Nihat İleri ve Mehmet Ali Nuhoğlu rol alıyor. Objektifini bu kez 17. yüzyıla çeviren usta yönetmen, bir yanıyla önceki filmlerde de değindiği iktidar sorunlarını işliyor. Filmin konusu bir Osmanlı nakkaşının Doğu'ya yaptığı yolculuk üzerine kurulu. Bu yolculuk, nakkaşın kendisi ve çevresiyle hesaplaşmasını, Osmanlı toplum yapısının ortaya çıkardığı bazı meseleleri de beraberinde getiriyor.
-Eve Dönüş: Ömer Uğur 'un yönettiği filmde, Memet Ali Alabora, Sibel Kekilli, Savaş Dinçel, Altan Erkekli ve Perihan Savaş rol alıyor. ''Babam ve Oğlum'' filmine de konu olan 12 Eylül dönemini işleyen filmin senaryosunu da Ömer Uğur yazdı. 1980 döneminin hemen ertesinde kendi halindeki bir işçi ailesinin dramını ironik bir dille anlatan filmde, siyasi olaylardan ve gelişmelerden habersiz yaşayan ''Mustafa'' isimli karakteri Memet Ali Alabora, karısı Esma'yı ise Sibel Kekilli canlandırıyor. Film için dönemin atmosferini yaratmak amacıyla özel bir set kuruldu.
-Çinliler Geliyor: Yönetmenliğini Zeki Ökten 'in üstlendiği film desonbaharla birlikte izleyiciyle buluşacak. -Eşek Adası: Bu komedi filmi de Eylül ayından itibaren seyirciyle buluşacak filmler arasında yer alıyor.
-ERKAN PETEKKAYA'NIN İLK SİNEMA FİLMİ- -
Eve Giden Yol: Semir Aslanyürek 'in senaryosunu yazıp yönetmenliğini yapacağı ''Eve Giden Yol''un çekimlerine yarın başlanacak. Ünlü dizi oyuncusu Erkan Petekkaya'ya ilk sinema filminde,Melisa Sözen, Metin Akpınar, Erdinç Olgaçlı ve Muhammed Cangören eşlikedecek. Çekimleri İstanbul, Suriye ve Antakya'da gerçekleştirilecek yapım, Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'na girdiği dönemde Anadolu'nun güney ve güneydoğusunda ve bugünkü Suriye topraklarında yaşanan bir aşk, fedakarlık ve intikam öyküsünü anlatıyor.
-Hababam Sınıfı 4: Ferdi Eğilmez 'in dördüncü kez kamera arkasına geçeceği film, yine izleyiciyi güldürecek -İklimler: Ödüllü yönetmen Nuri Bilge Ceylan 'ın yeniden kamera arkasına geçeceği filmde, Nuri Bilge Ceylan, Ebru Ceylan, Nazan Kesal ile Mehmet Yılmazer rol alıyor.
-İmparator Yolu: Uğur Yücel 'in yönettiği filmde, ünlü oyuncuya başrolde Kenan İmirzalıoğlu eşlik edecek.
-Kader: Usta yönetmen Zeki Demirkubuz 'un yönettiği filmde, Vildan Atasever, Müge Ulusoy ile Mustafa Uzunyılmaz başrolü paylaşacak.
-Lorkestra: Faruk Aksoy'un yönettiği filmde, Fikret Kuşkan, LeventKırca ve Metin Akpınar seyirciyle buluşacak.
-VAN DAMME KATKILI ''SINAV''-
Sınav: Gişe rekortmeni ''G.O.R.A'' filminin yönetmeni Ömer Faruk Sorak 'ın rejisörlüğünü üstlendiği komedi filminde, İsmail Hacıoğlu, Hümeyra, Altan Erkekli, Güven Kıraç, Zafer Algöz ile Ali Sürmeli'den oluşan güçlü bir kadro görev alıyor. Ünlü Hollywood yıldızı Jean Claude Van Damme'ın da yer aldığı film, gençlerin sınav stresini konu alıyor.
-Son Osmanlı (Yandım Ali): Suat Yalaz 'ın aynı adlı eserinden sinemaya uyarlanan filmde Kenan İmirzalıoğlu başrolü üstlenecek. FilmiMustafa Şevki Doğan yönetecek.
-Şaşkın: Şahin Alparslan'ın yönettiği romantik komedide, Onur Ünsal, Evrim Akın, Serdar Yeğin, Selin Demiratar ve Ahmet Mümtaz Taylan rol alıyor.
-Takva: Özer Kızıltan'ın kamera arkasına geçtiği yapımda, Erkan Can, Meray Ülgen ile Güven Kıraç başrolü paylaşıyor.

Dünyanın en güzel sahili Ölüdeniz


Bild’in listesinde Şeyseller’den La Digue, Maldivler’den Fischmen Adası, Rio de Janeiro’dan Copacabana, Barbados’tan Botton Bay, Yunanistan’dan Zakynthos Sahili, Tailand’dan Koh Samui Sahili, Sardunya Adası’ndan Cala di Volpe (Costa Smeralda), Almanya’dan Amrum Sahili, Cook Adaları’ndan Rarotonga Sahili, Havaii’den Fleming Sahili ve Güney Afrika’dan Camps Bay yer aldı. Oyların yüzde 89,1’ini alan Ölüdeniz anket sonucuna göre rakiplerine çok büyük fark attı. Anketle ilgili açıklama yayınlayan gazete "Ölüdeniz’in suyu masmavi ve berrak. Suyu, yılın 10 ayı sıcacık ve tam karşısında yer alan heybetli Babadağ’a bakarak denize girilebiliyor. Ölüdeniz için söylenebilecek tek söz: Enfes" yorumunda bulundu. Yarışmada Ölüdeniz’i 2,7’lik oy oranıyla Maldivler’den Fischmen Adası ve 1,7’lik oy oranıyla Şeyseller’den La Digue takip etti.

Salı, Haziran 13, 2006

Çılgın Türkler’in ülküsü

Osmanlı'nın son döneminde pek revaçtaydı genç kızlara matmazel diye hitap etmek. Erkeklere mösyö, hanımefendilere madam demek de… Paris'e gitmek bir imtiyazdı, Fransız modasını takip etmek vazgeçilmez bir tutkuydu.

Fransızca konuşamamak ise en büyük eksiklikti. 18. yüzyıla damgasını vuran bu Avrupa ülkesinin kültürüne vâkıf olamamak, aynı zamanda muasır medeniyete uzak kalmak demekti. Bunun için Fransa'ya giden Jön Türkler, Aydınlanma'nın ışığını alarak döndüler vatan topraklarına. Elbette öğrendiklerini başkalarına aktarmayı kendilerine vazife addederek…

Gün geldi, Fransız ekolü etkisini kaybetmeye başladı. Tabiat boşluk kabul etmediğinden onun yerini bir başkası doldurmak için harekete geçti. Sanayi Devrimi ile birlikte yükselen değer Büyük Britanya idi artık… 19. yüzyılda üzerinde güneşin hiç batmadığı devasa bir imparatorluk çıktı ortaya. Uluslararası sistem ondan sorulur oldu kısa bir süre içinde. Ekonomiye de siyasete de kültüre de yön verdi bu başat ülke. Özellikle küresel ölçekte. Hal böyle olunca dün Fransızcayı tercih edenler için ana gaye, bu kez İngilizce öğrenmek oldu. Matmazellerin madamların yerini My Lady'ler, mösyölerin yerini de My Lord'lar aldı.

20. yüzyılın başında İngiliz imparatorluğu da dünyadan elini eteğini çekince Anglo Sakson medeniyetinin ikiz kardeşi girdi devreye. Güç merkezinin Atlantik'in öte yakasına geçişi Birinci Dünya Savaşı ile başladı, İkinci Dünya Savaşı ile kemale erdi. Artık iktisadî ve siyasî sistemin tek patronu vardı yeryüzünde. Kültür de sanat da Amerikan modeline ayak uydurdu bir müddet sonra. Şimdi moda Blue Jean giymek, Coca Cola içmek, burger yemek, Mc Donalds'a gitmek, Hollywood filmleri izlemekti. Tabii ki İngilizce konuşmak da…

İletişimin küresel ölçekte yaygınlaşmasıyla İngilizce bir dünya dili haline geldi son yüz yıldır. İnsanların anlaşabilmek için kullandıkları ortak bir dil hem de. Çoğu aydın için gelinen bu son nokta "Tarihin Sonu" demekti. Herkes ortak bir medeniyete kavuşmuştu çünkü. Aynı lezzetleri tadıyor, benzer zevklerden hoşlanıyor, aynı kültürel atmosferi paylaşıyordu. Birbirine benzeyen insanlar vardı artık yeryüzünde. Acaba?

Globalleşme bambaşka bir dinamizmi tetikledi aslında. Yerel kültürler kendilerini ifade etme, sahip oldukları zenginliği diğerleriyle paylaşma, hatta küresel ölçeğe taşıma imkânı buldu. Birbirinden uzak düşmüş coğrafyalar aralarındaki mesafeyi ortadan kaldırdı bir çırpıda. O coğrafyalarda yaşayanlar da hasretle kucaklaştı, geçmişin izlerini bir kenara bırakarak. "Medeniyetler Çatışması" tezine inat farklı kültür ve medeniyetten insanlarla "diyalog" kurularak geleceğin dünyasını inşa etme adına "ortak bir dil" arayışına girildi.

Şimdi aklıselim sahibi herkes, bu arayışın nirengi noktasında bulunuyor aslında. Özellikle de Anadolu insanı. Bir avuç "Çılgın Türk" tarihten gelen bir mirasla, sahip olduğu değerleri küresel ölçeğe taşıyıp onları diğer milletlerle paylaşmanın yolunu arıyor beş on yıldır. Farklı renklere, farklı coğrafyalara, farklı kültürel geçmişe sahip insanları "Türkçe" ortak paydasında buluşturuyor, sağdan soldan gelen moral bozucu eleştirilere inat. Üstelik "lisan öğrenmenin ve öğretmenin" stratejik öneme sahip bir değer olduğunun şuuru ve yeni bir medeniyetin inşası için gerekli en temel yapı taşı olduğunun idrakiyle dünyanın dört bir yanında fedakârca çalışıyorlar. Hem de Türkçe'yi bir dünya markası haline getirmek için…

İlk emarelerini görmek istiyorsanız bu yıl dördüncüsü düzenlenen Uluslararası Türkçe Olimpiyadı'nı izlemeniz kâfi gelecektir sanırım.

Pazartesi, Haziran 12, 2006

Dünya'nin en büyük şirketleri

Globalleşmenin etkisiyle değişen dünya ekonomisi İngiliz Financial Times'ın (FT) her yıl hazırladığı "Dünyanın en büyük 500 şirketi" (FT Global 500) sıralamasına da yansıdı. Bir zamanların dev şirketleri General Motors ve Ford gibi şirketler listeye dahi giremezken çok sayıda petrol ve doğalgaz şirketi listede üst sıralara olan tırmanışını sürdürdü. FT'nın hazırladığı dünyanın en büyük 500 şirketi arasına bu yıl bir de Türk şirketi girdi. İş Bankası 16 milyar dolarlık piyasa değeriyle 500 şirketin bulunduğu devler liginde 474'üncü sırada yer aldı. Yine FT'nin hazırladığı Avrupa'nın en büyük 500 şirketi arasında ise İş Bankası'nı yanısıra Akbank, Turkcell, Sabancı Holding, Garanti Bankası, Türkiye Vakıflar Bankası, Koç Holding, Finansbank, Tüpraş, Enka İnşaat ve Yapı Kredi Bankası gibi Türk şirketleri de yer aldı. Şirketlerin piyasa değerlerine göre sıralandığı FT 500 listesinde geçen yıl olduğu gibi bu yıl da petrol şirketleri listenin üst sıralarındaki yerlerini korudu. Sıralamada 37 şirketle temsil edilen dünya petrol sektörü 2.5 trilyon dolarlık piyasa değeriyle 500 şirket arasında en güçlü ikinci sektör olarak dikkat çekti. Dünyanın piyasa değeri bakımından en büyük sektörü ise 3.9 trilyon dolarlık toplam büyüklüğüyle bankacılık sektörü oldu. Petrol fiyatlarının 70 dolar civarında seyretmesi dünyanın en büyük petrol şirketi olan Exxon'u aynı zamanda dünyanın da en büyük şirketi haline getirdi. Geçen yılın en büyük şirketi olan General Electric ise liderlikten ikinciliğe gerildi. Dünyanın en büyük üçüncü şirketi ise aynı geçen yıl gibi yine yazılım devi Microsoft oldu. Yükselen petrol fiyatları otomotiv devlerine ise hiç iyi gelmedi. Bir zamanların dev otomotiv şirketleri ABD'li General Motors ve Ford mali sıkıntılarla boğuşurken dünyanın en büyük 500 şirketi listesine dahi giremediler.
GAZPROM İLK 10'DA
Sıralamada hızla yükselen petrol şirketlerinden Rus Gazprom'un performansı ise en dikkat çekici olanların başında geldi. Şirket geçen sene FT Global 500'de 58'inci sıradayken bu yıl 10'uncu sıraya yükseldi. Uzmanlar petrol fiyatlarının yükselmeye devam etmesi halinde Rus şirketin ilk beşe girmesinin sürpriz olmayacağına dikkat çekiyor. Sıralamada geriye düşen bir diğer sektörde ilaç sanayi oldu. Johnson&Johnson, Roche ve Bristol-Myers Squibb önceki yıla kıyasla sıralamada geriledi. Yapılan yorumlara göre ilaç sanayii beklenildiği gibi yeni ürünlerle yatırımcıların dikkatini çekemedi.

112’yi arayanlar yüzde elli azaldı

112 Hızır Acil, telefon sapıklarıyla mücadele etmek için dijital sisteme geçti. Yaklaşık 3 aydır uygulanan sistem ile 112’yi arayanların yerleri tespit edilerek, uyarılıyor. Üstelik taciz edenler kara listeye alınıyor.
Ankara 112 Hızır Acil’in dijital sisteme geçmesi, telefon sapıklarının hevesini kursağında bırakıyor. Çünkü sistem, arayan numaranın yerini gösterince, ihtiyacı olmadığı halde merkezi arayanlar bulundukları yerler söylenerek uyarılıyor. Üstelik tacizde bulunanlar, kara listeye alınarak, geçici süreyle 112’yi aramaktan men ediliyor. Sistem kurulmadan önce Ankara’da günlük ortalama 45 bin telefon alan 112 Hızır Acil’de, şimdi bu sayı 17 binlere düştü. Konuyla ilgili bilgi veren Ankara İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Mehmet Akif Güleç, 112 Acil’in dijital sistemle daha etkin kullanıldığını söyledi. Artık gereksiz yere meşgul edilmediklerini anlatan Güleç, daha kaliteli hizmet ver-meye başladıklarını vurguladı. Ancak acil servislere giden hastaların sadece yüzde 12’sini kendilerinin taşıdığını belirten Güleç, amaçlarının bu rakamı artırmak olduğunu ve ilk adımı dijital sisteme geçerek attıklarını ifade etti. Cep telefonlarının çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için 112’yi arayanlar ile çağrı merkezindeki operatörleri taciz etmek isteyenler, dijital sistem sayesinde emellerine ulaşamıyor. Merkezi gereksiz yere meşgul eden kişilere bulundukları yer söylenerek bir daha bu tür bir girişimde bulunmamaları isteniyor. Tacizde bulunanlar ise kara liste havuzuna atılıyor. Kara listeye giren numaralar belli bir süre 112’yi arayamıyor. Aradığı zaman da ‘Sistemi gereksiz yere meşgul ettiğiniz için şu an 112’ye ulaşamazsınız’ mesajıyla karşılaşıyor. Kara listede kalma süresi sistem operatörleri tarafından belirleniyor. Arayan kişinin tavrına göre bu süre 5 dakika, 1-6 saat ve birkaç gün arasında değişiyor. Yeni sistem en çok cep telefonu satıcılarını etkiledi. Sattığı telefonun çalıştığını göstermek için en kolay yöntem olarak 112’yi çeviren bazı işyerleri, merkezi gereksiz çağrılarla meşgul ediyordu. Ancak dijital sistemle uyarılan kişiler bu yöntemi artık kullanamıyor. Yaklaşık 3 aydır uygulanan sistem sayesinde, her gün binlerce gereksiz ihbarla meşgul edilen 112 Acil’de, yeni sistemle günlük ihbar sayısında büyük azalma oldu. Daha önce günde 45 bin telefona cevap veren merkeze, şimdi bir günde ortalama 17 bin ihbar geliyor. Bu da acil sağlık hizmetine ihtiyaç duyan vatandaşlara daha iyi hizmet anlamına geliyor. Olay yerini haber vermek için arayan kişiyle konuşan operatörler, daha uzun süre konuşma fırsatı bulduğu için daha sağlıklı bilgi alıyor. Yine arayan numaranın yeri görüldüğü için, olay heyecanı ile adres vermekte zorlanan kişilere de yardımcı olunuyor.

Pazar, Haziran 11, 2006

Yıldız enerjisiyle çalışan pil

Rus bilim adamlarının yeni geliştirdikleri bir maddeden yaptıkları "pil", iddiaya göre yıldızlardan ve güneşten dünyaya ulaşan enerjiyi depolayıp kullanmaya olanak sağlıyor. Dubna Nükleer Araştırma Merkezi'nden araştırma grubunun başı Valentin Samoilov'un açıklamasına göre, adı açıklanmayan ve yeni geliştirilen bir madde sayesinde, sırf güneşten gelen enerjiyi değil, diğer yıldızlardan gelen kozmik dalgaları da yakalamak mümkün. Araştırma çerçevesinde bu maddeden geliştirilen "pil" in maliyetinin de güneş enerjisini kullanmak için şart olan güneş panellerinden ucuz olduğu belirtiliyor. Tüm bu açıklamalara rağmen, yeni teknoloji, şu an için tamamen bir sır.Dünya gezegeni, her daim Samanyolu Ga-laksisi'ndeki yüz binden fazla yıldızın trilyonlarca gigavatlık enerjisine maruz kalıyor. Ayrıca, güneş sistemi, "heliosfer" adındaki, güneşten yayılan elektrik yüklü parçacıklardan oluşan bir "balon" un içinde yer alıyor. Şimdi Rus bilim adamları, bu enerji kaynaklarının ulaşımdan ev eşyalarına kadar her türlü teknolojide kullanılması için çalışıyorlar. Hakkında fazla açıklama yapılmayan "pil" ile ilgili olarak olaya temkinli yaklaşan, hatta Rus bilim adamlarının yalan söylediklerini düşünenler de var.Rus bilim adamlarının "yıldız pirinin diğer güneş enerjisi teknolojilerinden farkı, gece veya kapalı havalarda da çalışması. Normal güneş panelleri, bulutlu havalarda veya gece kullanılamıyor çünkü günümüz güneş panelleri, sadece güneşten gelen ısıyla çalışıyorlar. Arabalar, saatler, cep telefonları, bilgisayarlar ve daha pek çok elektronik eşya bu yeni "pil"ler sayesinde hiç bitmeden çalışabilirse, dünyadaki pek çok hassas dengenin de bozulabileceği söyleniyor. Özellikle, bu teknolojinin araba, uçak gibi ulaşım sektöründe kullanılması halinde, dünyadaki enerji dengeleri değişebilir.Yıldızlardan sağlanacak enerji üzerine kurulu yeni teknoloji, ironik bir biçimde, en çok uzayla uğraşan bilim adamlarına yarayacak. Yeni üretilecek "pirin, uzay yolculukları için en ideal enerji kaynağı olacağı söyleniyor.

Cuma, Haziran 09, 2006

Beynimizin Niçin Tamamını Kullanamıyoruz?

Bunun nedeni aslında, olgun haldeki sinir hücrelerinin (yani bilgi depolayan nöronların) kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini yitirmiş olmalarıdır. Yürütülen bilimsel çalışmalar olgun sinir hücrelerinin kendilerini yenileyebilmeleri üzerinde önemli gelişmeler kaydettiyse de, bu yenileme oldukça yavaş ve sınırlı miktarlarda gerçekleşmektedir. Beynimiz, yaşamımız boyunca edindiğimiz bilgileri depolar. Kazanılan her yeni bilgi, sinir hücrelerine işlenir ve buradaki birçok diğer sinir hücresi ile gerekli sinir bağlantılarının kurulması şekli ile depolanır. Günlük olağan işlevleri yerine getirebilmemiz, öğrenilen her yeni bilgiyi etkin bir şekilde kullanabilmemiz ve olaylar arasında bağlantı kurarak yorum yapabilmemiz, bu depolanmış veriler ve oluşturulmuş sinir hücresi bağlantıları sayesinde gerçekleşir. Normal yaşlanma süreci içerisinde, beyin hücrelerimiz de yaşlanır ve zamanla hücre ölümleri gerçekleşir. Herhangi bir darbe veya hastalık durumunda da beyin hücrelerimizin önemli bir bölümünü kaybedebiliriz. İşte bu gibi durumlarda, önemli kabul edilen bilgilerin yeni sinir hücrelerine aktarılması ve yeni sinir bağlantılarının kurulması gerekir. Bu işlem sırasında da beyin, kullanılmayan ve bir nevi "yedek" görevinde olan sinir hücrelerini kullanır. Yine benzer şekilde, her yeni "öğrenme" durumunda da yeni sinir hücreleri kullanılır ve gerekli bağlantılar oluşturulur. Sinir sisteminin dinlenme durumunda olduğu uyku süreci, bu aktarımların yapıldığı ve bağlantıların kurulduğu en önemli aşamadır. Bu nedenle, düzenli uyku alışkanlığı, sinir sisteminin en verimli şekilde çalışması üzerinde oldukça etkilidir. Kısacası, eğer beynimizin büyük bir yüzdesini (veya %100'ünü) kullanıyor olsaydık belki bu evrendeki en zeki canlılar olabilirdik. Ancak hiç şüphesiz, en kısa verimli yaşam süresine sahip canlılardan birisi de bizler olurduk.

Cumhurbaşkanı'nın böylesi de var!

Hindistan'ın 75 yaşındaki Cumhurbaşkanı Dr. Abdül Kelam, denizaltıdan sonra dün de Rus yapımı Sukhoi 30 MKI savaş uçağına binerek, 8 bin metrede ses hızını aştı.
Dr. Abdül Kelam, Hindistan'ın Pune şehrindeki Lohegaon hava üssünde bir savaş pilotunun eşliğinde Hava Kuvvetleri'ne ait Rus yapımı Sukhoi 30 MKI savaş uçağına binerak, 8 bin metrede ses hızını aştı. Hindistan'ın 11. Cumhurbaşkanı olan APJ (Avul Pakir Jainulabdeen) Abdul Kelam, Hindistan nükleer enerji çalışmalarının da savunucusu olarak biliniyor. Tamil Nadu eyaletinden bir Müslüman aileden olan Kelam, 2002'de Cumhurbaşkanı seçilmesinden önce Hindistan'ın en tanınan bilim adamlarından biriydi.

Dünya Kupasının ENleri

Hakan Şükür, 2002 Dünya Kupası’nda Güney Kore’ye 12. saniyede attığı golle kupa tarihinin en hızlı gol rekorunu elinde bulunduruyor.
Dünya Kupası’nın 76 yıllık tarihi, ilginç bilgilerle dolu. İsterseniz, bazılarını kısaca hatırlayalım.


En golcü ekip Türkiye!: A Milli Takımımız, İspanya ile oynadığı maçların ardından kura ile ilk kez 1954 yılında İsviçre’de sahne aldı. Almanya (1-4, 2-7) ve Güney Kore (7-0) maçlarını oynayan Ay-Yıldızlılar, üç maçta 10 gol atmayı başarmıştı. Bu 3.33’lük ortalama ile dört yıl öncesine kadar ‘Dünya Kupası’nın en golcü takımı’ unvanı da Türkiye’ye aitti. Ama Türkiye, Uzakdoğu’da Dünya 3.’lüğü kazanırken unvanını kaybetti.

Brezilya ve Almanya, finallerin abonesi: En fazla final oynayan takımlar 7’şer kezle Brezilya (1950, 1958, 1962, 1970, 1994, 1998, 2002) ve Almanya (1954, 1966, 1974, 1982, 1986, 1990, 2002). Brezilya bu finallerden 5’inde, Almanya ise 3’ünde şampiyon oldu.

Hakan Şükür golünü soyunma odasında attı!: Türkiye, 2002’de Dünya Kupası sahnesine ikinci kez çıkıncaya kadar kupa tarihinin en hızlı golünü atan futbolcu unvanı Çekoslovak futbolcu Vaclav Masek’a aitti (1962’de 16. saniye). 2002’de üst üste 6 maçta suskun kalan Hakan Şükür, G.Kore ile oynanan üçüncülük maçının 12. saniyesinde attığı golle finallerin en hızlı golünü kaydetti. Bu golü için ‘Hakan soyunma odasında gol attı!’ yorumu yapıldı.

Bulgaristan kendi kalesini topa tuttu: Finallerin ‘peşpeşe galibiyet yüzü göremeyen takımı’ unvanını Bulgaristan taşıyor. Balkan ekibi, 1962, 1974, 1986 ve 1994 finallerinde toplam 17 maçta galibiyet alamadı. Komşunun diğer ilginçliklerinden birisi de, Meksika 70 Dünya Kupası’nda yediği gollerin çoğunu kendi oyuncularının atması idi.

Avusturya-İsviçre gol düellosu (7-5): Finaller tarihinin en gollü karşılaşması, 1954’te 12 kez filelerin havalandığı ve 7-5 sona eren Avusturya-İsviçre maçı. 1982 finallerinde de El Salvador’u 10-1 yenen Macaristan, bir maçta en çok gol atan takım unvanını elinde bulunduruyor.

En yaşlı Milla, en genç Whiteside: Kamerunlu Roger Milla, 1994’te Rusya maçına 43 yaş 39 günlükken çıkmıştı. Finallerin en genç golcüsü ise Pele. Siyah İnci, 1958 İsveç’te Galler filelerini havalandırdığında 17 yaşından 239 gün almıştı. 1982 finallerine katılan Kuzey İrlanda’nın oyuncusu Norman Whiteside, ilk maçına çıktığında 17 yaş 41 günlüktü ve ‘en genç kupa oyuncusu’ rekoruna adını yazdırıyordu.

Şili ve Meksika depremleri futbola engel olmadı: 1962 Şili’de olduğu gibi, 24 yıl sonra Meksika da Dünya Kupası’ndan önce korkunç bir depremle sarsıldı. Turnuvanın başlamasına 8 ay kala yaşanan depremde 25 bini aşkın insan öldü. Kupanın bu ülkede yapılması tartışılırken, FIFA geri adım atmadı.

En golcü isim Gerd Müller: Kupa tarihinin en golcüsü, toplamda 14 gol atan Batı Almanyalı Gerd Müller. Fransız Just Fontaine 13 golle ikinci sırada yer alırken, bu isimleri geçmesi beklenen ise 12 gollü Brezilyalı Ronaldo.

Her maçta gol atılır mı?: 1970 Dünya Kupası’nda Brezilyalı Jairzinho ve 1950’de Uruguaylı Ghiggia oynadıkları her maçta gol atmıştı.

Salenko 5 gol birden attı: Finallerde bir maçta en fazla gol atan futbolcu, Oleg Salenko. Rus futbolcu, 1994’te Kamerun’a 5 gol attı.

200 bin kişi finali izledi: En fazla seyircinin izlediği maç, 1950 Dünya Kupası finali oldu. Brezilya’nın Maracana Stadı’dna Brezilya ile Uruguay arasında oynanan final maçını toplam 199 bin 854 kişi izledi.

En çok oynayan Matthaus: Alman futbolcu Lotthar Matthaus, Dünya Kupaları’nda 25 maçta forma giyerek bu alandaki rekorunun sahibi durumunda.

1998 finalleri çok sert geçmişti: Fransa’daki 1998 finallerinde toplam 22 futbolcu kırmızı kart gördü ve bu kupa tarihinin en fazla kırmızı kart çıkarılan şampiyonası oldu.

Song, kırmızı kartı çok sevdi!: G.Saray’da forma giyen Kamerun’lu Rigobert Song, 1994’teki finallerde kırmızı kart görerek, kupalar tarihinin en genç yaşta oyundan atılan oyuncusu oldu. Song, 1998 finallerinde de kırmızı kart gördü ve üst üste iki Dünya Kupası’nda oyundan atılan tek oyuncu olarak tarihe geçti.

Brezilya’yı yenmek zor: Brezilya, bugüne kadar oynadığı 87 maçta 60 kez galip gelerek Dünya Kupası tarihinin en fazla maç kazanan takımı oldu. Brezilya ayrıca, tüm finallerde yer alan tek ülke.

Salı, Haziran 06, 2006

İlk yerli otomobil Hattat 2007'de yola çıkıyor

Türk otomotiv endüstrisi, son 10 yılda önemli gelişmeler göstererek ihracatta tekstilden sonra ikinci sektör olmayı başardı.
Otomotiv yan sanayii yüzde 80’lere varan oranlarda yerli üretim kapasitesine ulaşmasına rağmen Türkiye henüz yerli bir otomobil markasına sahip değil. Şimdiye kadar yerli oto geliştirme girişiminde istenilen sonuca ulaşılamadı. Son dönemde enerji ve endüstri yatırımlarıyla adından söz ettiren Hattat Holding, otomotiv yan sanayiindeki birikimini yerli otomobil üretmek için devreye sokmaya hazırlanıyor. Halen Tofaş, Renault, Ford gibi markalara direksiyon, fren aksamı gibi yedek parçalar üreten grup, bünyesindeki Hema Endüstri ile, 2007’ye kadar ‘halk tipi’ tabir edilen ucuz otomobil üretecek. İstanbul Çerkezköy’deki tesislerinde altyapı hazırlıklarına başlayan firma, binek ve ticari araç konseptinde üretim hedefliyor.
Yaklaşık bir yıldır Çin, Japonya, Avrupa ve Amerika gibi otomotivde öne çıkan ülkelerde incelemelerde bulunan Hema mühendisleri, Türkiye’de daha önce üretilmemiş özgün bir tasarım arayışı içinde. Hattat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Hattat, Valtra ve Universal markalı traktörlerin üretildiği firma bünyesinde otomobil şirketinin kurulduğunu belirtiyor. İlk etapta bu şekilde üretim yapılacağını anlatan Hattat, uzun vadede ise ayrı bir şirket kurulacağı bilgisini veriyor. Hattat’ın verdiği bilgiye göre, firma İngiltere’de faaliyet gösteren bir döküm fabrikasını satın aldı. Tesis bütün ekipmanlarıyla sökülüp Türkiye’ye getirilecek. Şu anda sökümü süren ve yaklaşık iki ay içinde montajı tamamlanacak olan fabrika, Türkiye’nin ikinci büyük üreticisi olacak. Firma, otomobil fabrikası için de aynı yöntemi uygulayacak. Mehmet Hattat, Avrupa’da kapanmaya yüz tutmuş çok sayıda otomobil fabrikası bulunduğunu ve bunlardan anlaştıkları bir tanesini satın alıp Türkiye’ye kuracaklarını belirtiyor. Hattat, amaçlarına uygun yapıdaki birkaç firmayla satış görüşmelerinin sürdüğünü belirtiyor. Hattat, “Üretimde herhangi bir yerli ve yabancı ortak düşünmüyoruz. Avrupalı ve Amerikalı otomotiv şirketleriyle satış görüşmelerimiz var.” bilgisini veriyor. Otomotiv, turizm ve enerji sektörlerine büyük önem verdiklerini ifade eden Hattat, “Buralarda büyümek istiyoruz. Bu alanlar bize güç katacak.” şeklinde konuşuyor. Hema TRW Otomotiv Direksiyon Sistemleri Genel Müdürü Şevket Tüken de ‘Hattat’ markasıyla üretilecek otomobil için 100 milyon dolarlık bir yatırım öngörüldüğü bilgisini veriyor. Fabrikanın çok kısa bir süre sonra devreye gireceğini belirten Tüken, bu yıl deneme üretimine başlayacaklarını açıklıyor. Tüken, üretimin montaj şeklinde başlayacağını, daha sonra ise tamamen kendi üretimleri olan bir otomobili piyasaya süreceklerini kaydediyor. Firma, motor ve ana parçalar haricindeki aksamları kendisi üretmeyi hedefliyor. Şevket Tüken, Batı Karadeniz’deki metan gazı üretimini öncelikle elektrik elde etmek için kullanacaklarını, daha sonra otomobil yakıtı olarak değerlendirebileceklerini belirtiyor. Holdingin 2010’a kadar 1 milyar dolar ciro hedeflediğini ifade eden Tüken, yeni yatırımlarla 30 şirket arasında yer almayı amaçladıklarını vurguluyor. Hattat Holding, Silahlı Kuvvetler’in tank modernizasyonuna da talip. Holdingin Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Hattat, 3 bin M60 tankının İsrailli firma tarafından tanesi 4,5 milyon dolara modernize edildiğini, kendilerinin ise aynı işi 1,5 ile 2 milyon dolara yapabileceğini vurguluyor.

Yerli oto üretimi sonuçsuz kaldı
Yerli otomobil geliştirme girişimi 1950’lerden bu yana sürüyor. Devlet Demiryolları tarafından 1961’de bütün parçaları yerli olarak üretilen ‘Devrim’ markalı otomobil, halka tanıtıldığı sırada benzini bittiği için yürütülememiş ve üretimi durdurulmuştu. Daha sonra Koç Grubu tarafından piyasaya sürülen Türk otomobili Anadol, bantlara veda ettiği 1984’e kadar 62 bin 543 adet üretilerek yerini sac karoserli Ford Taunus’a bıraktı. 1999 yılında Jet-Pa Holding’in büyük kampanyalarla kamuoyuna duyurduğu ‘İmza 700’ adını alacak son yerli otomobil girişimi de başarısızlıkla sonuçlanarak sadece bir isim olarak hafızalarda kaldı.

Pazartesi, Haziran 05, 2006

ÜLKELERİN BARKOD KODLARI

Barkoduna bakarak ürünün ne malı olduğunu anlayabilirsiniz

00-13 Amerika Birleşik Devletleri-Kanada
400-440 Almanya
45-49 Japonya
50 İngiltere
64 Finlandiya
690-692 Çin
70 Norveç
729 İsrail
73 İsveç
80-83 İtalya
84 İspanya
869 Türkiye
87 Hollanda
880 Güney Kore
885 Tayland
888 Singapur
90 -91 Avusturya
93 Avustralya

Pazar, Haziran 04, 2006

Erzincan'da tabelaya Türkçe şartı

Erzincan Belediye Başkanı Mehmet Buyruk başkanlığında yapılan belediye meclis toplantısında, meclis üyeleri meclis başkanlığına ilginç bir önerge verdi. Gündemin son maddesi olarak görüşülen maddede, işyeri tabelalarındaki yabancı kelimeler üzerinde görüşmeler yapıldı. Yabancı isimlerle işyeri açma ve tabelalarda yabancı kelimeler kullanma konusunda dilin ve kültürün yozlaşması adına büyük erozyonlar yaşandığını belirten Başkan Buyruk, "Bundan 700 yıl önce Karamanoğlu Mehmet Beyin 'Bundan Böyle mecliste, dergahta, çarşıda Türkçe'den başka dil konuşulmaya' sözleri akıllardadır. Bizler de bu konuda üzerimize düşen vazifeyi yapmazsak, gelecek nesillerin Türk kimliğinden uzak, yozlaşmış, yabancılaşmış, babasının, atasının, dilini anlamayan bir kimliğe sahip olabileceğini, bu konuda da bu meclis üzerine düşen mücadeleyi vermek zorundadır. Bu konuda, bir çok kampanya çalışmaları başlatmayı da düşünüyoruz" açıklamasında bulundu.2005 yılı içerisinde yabancı tabelalar konusu ile ilgili olarak, Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü personeline gerekli talimatın verildiğini, bu konu ile ilgili olarak hukuki boyut noktasında rapor sunulduğunu ifade eden Başkan Buyruk, "Bütün bu çalışmalar ve birikimler neticesinde, meclisin bu konuda harekete geçmesi gerektiğini düşündüm ve konuyu meclis gündemine taşıdım." şeklinde konuştu. Gelecek hafta içerisinde yapılacak olan belediye meclis toplantısında, konunun genişletilerek görüşüleceğini vurgulayan Buyruk, meclis toplantısında bu konuda bağlayıcı bir kararın çıkması ve Türkçe ismi olmayan işyerlerine işletme ruhsatı verilmemesi yönünde karar alınmasının beklendiğini açıkladı

Perşembe, Haziran 01, 2006

MILLETVEKILLERIMIZIN KOMIK HATIRALARI

Sevket Arz-Trabzon(CHP): "Trabzon'dan arayan bir vatandas 'Vekilim yarin sizi ziyarete gelecegim' dedi. Ben de, 'Buyur gel...' dedim. Ayni günün gecesi saat üçte telefonum çaldi, arayan ayni kisiydi. 'Vekilim otobüs Sungurlu'da mola verdi. Geliyorum' dedi."

Yasar Tüzün-Bilecik(CHP): "Annem, Bilecik Belediye Baskanligi'nin ardindan milletvekili olmama pek sicak bakmiyordu. Çünkü, Ankara'ya gitmemden hosnut degildi. Meclis Baskanlik Divani üyeligine seçildim. Meclis TV'yi izleyenler görmüslerdir; ben görevim geregi Meclis'teki programi okurum. Anneme 'Partim iktidar olamadigi için bakan olamadim ama Meclis'in bakani oldum. Baskanlik Divani yesi oldum' dedim. Annem ise söyle karsilik verdi: 'Birak be oglum, koskoca belediye baskanligini biraktin gittin de, orada mektup okuyorsun."

Haci Biner-Van(AKP): Gecenin bir yarisinda Biner ile onu arayan bir vatandas konusur. "'Efendim', 'Vekilim, geç saatte rahatsiz ettim, kusura bakmayin', 'Önemli degil, dinliyorum', 'Benim birader, karisini dövünce, yengem dördüncü kattan atladi. Biraderi emniyete götürdüler de onu kurtar diyecektim', 'Eee, hanimi kim kurtaracak?'"

Reyhan Balandi-Afyon(ANAVATAN): Milletvekili yeminini ettikten sonra annesi arar. "'Anneme, yemin töreninde çok basarili oldugumu, iyi geçtigini söyledigimde, annem 'iyi kizim, tamam da, limon sikacagi nerede?' dedi."

Sabri Varan-Gümüshane(AKP): "Meclis'te CHP Kirsehir Milletvekili Hüseyin Bayindir kürsüde konusan AK Partililere devamli müdahale ediyor ve laf atiyor. Hemen telefona sarildim ve onu aradim. 'Vekilim sizi Kirsehir'den ariyorum. Meclis TV'de sizi izliyoruz, su anda. Siz bizim gururumuzsunuz. Çok iyi gidiyorsunuz. Arkalarda kalmayin, önlere geçin, dedigimde, Hüseyin Bayindir, 'sag ol benim canim' dedi ve hemen önlere geldi. Ardindan, Nigde Milletvekili Erdogan Özegen aradi; 'vekilim yüksek yüksek bagir' dediginde Bayindir, ayaga kalkarak bagirmaya basladi."

Bayram Özçelik-Burdur(AKP): "Burdur'dan gelen 185 kisilik bir topluluk, 'biz bugün Meclis'te yedigimiz yemegi, hayatimiz boyunca unutmayacagiz' dediler... O günü ben de hayatim boyunca unutmayacagim."

Mustafa Ilicali-Erzurum(AKP): "'Vekilim ben is basvurusu yaptim. Her sey tamam da, küçük bir problem var', 'Neymis', 'Is basvurusu için her sey tamam da, bir tek boyum on santim kisa... Ne yapabiliriz'"

Osman Seyfi-Nevsehir(AKP): "Gece 02.30'da telefonu açtigimda 'Efendim', 'beni tanidiniz mi', 'hayir tanimadim', 'Seçim zamani olsa tanirdin ama...'

Rasim Çakir-Edirne(CHP): "'Vekilim , oglumun arabasini çekecekler. Lütfen yardimci ol. Tüm evraklari tamam, bir tek ehliyeti ve ruhsati yok. Hallet su isi be vekilim.'

Öner Gülyesil-Siirt(AKP): "Telefon çaldi, açtim. 'alo', 'beni tanidiniz mi', 'isminizi verirseniz', 'ismimi versem bilemezsiniz. Hiç karsilasmadik. Siz bizim köyde teyzemin oglu ile tokalasmizsiniz. Oradan tanirsiniz belki.'

Alim Tunç-Usak(AKP): "Bir keresinde bir dostum ziyaretime geldi. Otururken telefonlarimin biri susuyor, biri çaliyor. Dogru dürüst oturamadan dostum izin isteyip ayrildi. Bir saat kadar sonra, çalan telefonu açtigimda karsima yanimdan izin isteyerek ayrilan dostum çikti ve bana 'en iyisi böyle konusmamiz; sen telefonla arayanlarla daha çok ilgileniyorsun' dedi."

Mahmut Durdu-Gaziantep(AKP): "Gaziantep'te biz yedi milletvekili çikardik. Normalde ben 8'inci siradaydim. Ama 6'nci siradaki aday istifa edip çekilince ben seçilmis oldum. Yalniz, bunu birçok kisi bilmiyordu. YSK bile onun adini açikladi. Herkes, onu tebrik edip bana geçmis olsun dedi."

Ensar Ögüt-Ardahan(CHP): Telefonu ödemeli çalan Ögüt 'Buyurun', 'Ben dagdan ariyorum. Ömer'in oglu çoban. Telefonu yeni aldim da, çalisor mu diye baktiydim....'"
Mahmut Kaplan-Sanliurfa: 'Vekilim, kocam sizi kirmaz. Bir es daha alacakmis. Söyleyin de almasin

Emin Koç-Yozgat(CHP): "1989 seçimleri öncesi Hürriyet Gazetesi muhabiri olarak gittigim, Inönü'nün Antalya mitinginde çok ilginç bir olay yasadim. Miting sirasinda Inönü'nün üzerinde konusma yaptigi otobüse yaklasmak istedigimde polisler beni durdurdu. Ben basin kartimi çikarmaya çalisirken, Inönü otobüsün üstünden elindeki mikrofonla seslendi, 'Sayin Koç'u birakin... Sayin Koç'u birakin..', Daha sonra bazi gazeteciler olayi tam algilayamadiklarindan Inönü hakkinda, 'Ne kadar kibar biri, kurbanlik hayvana bile 'sayin diye sesleniyor' seklinde yayimladilar."

Her gencin bir hedefi olmalı

İstanbul’un fethi size neyi hatırlatıyor? Gönül erlerinin İlahi müjdeyle müjdelenmek, insanlığın önünü açmak, yollarını aydınlatmak için büyük bir sebatla birbiri ardına bayrak yarışında bulunduğu, bir çağın kapanıp yeni bir çağın açılmasına sebep olan büyük fethin genç bir kumandana Fatih Sultan Mehmet Han’a nasip olması içinizde hangi duyguları harekete geçiriyor?
Evet, yeni nesiller için fetihler devam ediyor. İstanbul’da ve daha pek çok güzel şehirde, güzel insanlarla dolu güzel ülkelerde gözyaşı içinde pek çok kişi var. Ailede, okulda, sokakta şiddet; işyerlerinde haksızlık, rüşvet, güvensizlik; toplumda zararlı alışkanlıklar, fuhuş, terör gibi insanlığın acı kaynaklarının kurutulması için gönüllerin fethedilmesine devam etmek gerekiyor. Bu da insanlığın derdini kendine dert edinmiş, acıları hafifletmeye karar vermiş, insanı ve bütün varlıkları seven ve değer veren siz değerli gençlerin gayret göstermesiyle mümkün olabilir. Bu satırları okuduğunuzda “Kendim ve insanlık için ne yapabilirim?” diye düşünüyorsanız bilin ki yapabileceğiniz çok şey var. İstanbul’un fethini gencin ideal belirlemesi hedef seçmesi ve gerçekleştirmesi aşamaları açısından değerlendirdiğimizde insanlık sevgisi, doğruya ulaşmak arzusuyla dolu kişilerin yararlanacağı pek çok güzel örnekle dolu olduğunu görüyoruz.
Hedefler doğru seçilmeli
Her bireyin sahip olduğu özellikler, ilgi, yetenek ve imkanlar farklıdır. Kişinin hem kendisi hem de bütün insanlığın huzur ve güven içinde kendisine layık şekilde yaşayabilmesi için bir hedefi olmalıdır. Bu hedefin şekillenmeye başlaması bazen küçük yaşta, okulöncesi dönemde bile olur. Çocuğun doktor öğretmen, yazar, devlet adamı, iyi bir ev hanımı, anne baba olma gibi bir veya birbirini tamamlayan birkaç hedef edinmesine bazen bir, bazen de birkaç neden yol açar. Eksikliklerin farkında olmak veya güzel örnekler bu nedenler arasındadır. Şifa bulunamayan bir hastalıktan ölen bir yakın, haksızlığa uğramış bir kişi, idarede görülen eksiklikler veya başarılı bir kişiye, büyüğe benzeme isteği ideallere temel teşkil eder. Bireyin hayatında etkili kişilerin anne-baba ve öğretmen gibi büyüklerin beşeri ve sosyal ihtiyaçların ve bunlara ulaştıracak güç ve imkanların farkında olmasını sağlaması da ideallerin şekillenmesi ve hedefin belirlenmesine katkıda bulunur. Bununla beraber birey gençlikte de ailesinin etkisinde kalmadan çocukluğundaki idealden farklı bir hedef veya hedefler edinebilir.
Hedefe ulaşmak hayal etmekle mümkündür
Fatih Sultan Mehmet kendisini büyük bir ustalıkla nakış gibi ailesinin ve hocalarının yüreğine düşürdükleri aşkla daha çocuk yaşta bu yola gönül koymuş, hayallerini bu fetih hayalleriyle süslemiş oyunlarında İstanbul’u bir değil belki yüzlerce kere fethetmişti.
Hedefe kavuşmak; önce hayal etmekle mümkündür. Bir problemi zihnimizde tasarlamadan çözemeyiz, bir ideali zihnimizde oluşturmadan ve gerçekleştirmeyi istemeden o ideale ulaşamayız. Hedefe ulaşmak için tabii ki tek başına hayal yetmeyip basiret ve bilgi sahibi olmak, gayret etmek ve çalışmak gerekir. Basiret ve bilgi, fikir ve maharet sahibi olmayı sağlar.
Bilgiye değer veren kişi bilgi sahibine de değer verir. Başarı için gereken de ekip ruhudur. Gencin yetişkinin, öğrencinin, öğretmenin, hocanın, talebenin birbirine değer vermesi, imkanlarını güçlerini birleştirebilmesi ile pek çok fetih (açılış) gerçekleştirilmeye devam ediyor. Gönüller güzelliklere açılıyor. Gençleri yeni ufuklarda büyük başarılar bekliyor.
En büyük fetih gönül kazanmaktır
En büyük fetih, gönüllerin fethedilmesi yani doğru ve güzele doğru yönlendirilmesidir. Kendini bilen, kendini tanıyan, önce kendi gönlüne açılan kişi, içindeki büyük gücü, kendisine bahşedilmiş yetenekleri keşfeder, neleri yapması gerektiğini, neleri yapabileceğini, hedefine ulaşmak için kendisini nasıl donatması gerektiğini fark etmeye başlar. Ve donanım sahibi olmak için ilme sarılır. Gerçekten de bilgi olmadan başarı gerçekleşemez. Bilginin temelleri de daha çocuk yaşta atılır. Çocuğun ilim öğrenmeye istekli olmasında ailesinden aldığı temel eğitim büyük ölçüde etkilidir. II. Mehmet daha çocuk yaştan itibaren devrinin en seçkin hocalarının elinde yetişmişti. Devrinin, Molla Gürani, Molla Hüsrev, Vezir Sinan, Ahmet Paşa gibi birçok âlimi, II. Mehmet’e dünyevî ve uhrevî ilimleri talim ettiriyordu. Sekiz yabancı dil öğreniyor, gün geçtikçe ufku açılıyordu. Fakat ilim öğrenmeyi kendisi istemeseydi kendisine sunulan bu imkanları değerlendiremezdi. Pek çok aile gençlere sundukları imkanları değerlendiremediklerinden yakınmaktadırlar. Diğer taraftan bilginin temelleri atıldığı takdirde kişi bilgiye ulaşacağı kaynakları bildiğinden sahip olduğu kapasiteyle eksiklerini kendi gayreti ile de tamamlamayı hayat boyu sürdürür.
Bilginin yararlı olabilmesi için karakter güçlü olmalı
Hedefe giden yolda sahip olunan ilmin yararlı olması içinse kişinin karakterinin ve manevi değerlerinin güçlü olması, şefkat, merhamet sevgi, tevazu, hoşgörü, yumuşaklık sükunet, öfke ve duygu kontrolü, özeleştiri, saygı gibi insanî duygulara ve özelliklere sahip olması gerekir. İnsanın bir başka varlığa zarar vermemesi, kendisine ve başka varlıklara ve insana değer vermesi, duygularına hakim olup aklını kullanması ile mümkündür. Bu da bu güzel duyguların kaynaklarından beslenen kişilerle beraber olup onlarda güzel örnekler görmeyi gerektirir.
Bunun örneğini yine büyük fethi gerçekleştiren büyük Fatih’in hayatında görüyoruz. II. Mehmet’in öyle bir hocası vardı ki ondan etkilenmemesi, onun fikirlerine danışmadan ve gerektiğinde icazet almadan hareket etmesi imkânsızdı. O İstanbul’un manevî fatihlerinden ilim ve gönül eri Akşemsettin’di. O, hem İslami ilimlerde hem de tıp, astronomi, biyoloji ve matematikte zamanının ünlülerinden olmuş, Yunus Emre’ler, Mevlana’lar, Hacı Bektaş Veli’ler, Hacı Bayram Veli’lerle aynı kaynaktan beslenip aydınlanarak bu büyük fethe şevk ve gayretle hazırlanmıştı. Fetih sırasında genç sultanı teşvik ettiği gibi fetihten sonra da adalet üzere idare edebilmesi için tevazu sahibi olmak gibi konularda manevi eğitimine devam etmişti. Mesele gönülleri fethetmek olunca bu güzel örneklerden istifade ederek hayatımızı ve kendimizi düzenlememiz gerekiyor.
Zaman yetmiyor mu dediniz?
Zamanının yetmediğini söyleyen herkesin kendisine şu soruları sorması gerekir.
Erteleme yapıyor muyum?
Önceliklerimi iyi biliyor muyum?
Bir konuyu öğrendiğimde gerekli tekrarları yapıyor muyum?
Başkalarının istediğini kendi istediğimden ve olması gerekenden önce mi yapıyorum?
Televizyonu ve bilgisayarı verimli ve ölçülü kullanıyor muyum?
Oyuna ne kadar zaman ayırıyorum?..
Hobilere, spor ve sanata ne kadar vakit ayırıyorum?
Nasıl dinleneceğimi iyi biliyor muyum?
Tembelliği yenmek için sıkılsam da çalışmaya devam ediyor muyum?
* Hiç kimse mükemmel değildir
Kimse mükemmel olamaz. Önemli olan kişinin kendi eksiklerini aşağılık kompleksine, yıkılacak kadar aşırı suçluluk duygusuna kapılmadan görebilmesidir.
* Eksikliklerinizle mücadele edin
En büyük ve değerli mücadele ve gayret kişinin kendi kötü veya olumsuz özellikleri ile başa çıkabilmek için gösterdiği gayret ve mücadeledir.
* Zamanı iyi kullanın
Zamanı iyi kullanan kişi hedefe giden yolda gereken bilgi ve becerileri elde etmekte daha az zorlanacaktır.
Üç Şifre: Bilgi, Yetenek ve Maharet
İdealist genç hedefe giden yolda bilgi ve yetenek (fikir ve maharet) sahibi olmalı, bunun için de zamanını iyi kullanmalıdır. Zira belli bir konuma gelen kişinin o konum için gereken bilgi ve beceriye daha önceden sahip olması, ön hazırlık yapması gerekir.
Diğer taraftan kişinin bilgi sahibi olmasının toplumu ve insanlığı daha iyiye, güzele götürebilmek yolundaki ideallerini gerçekleştirmesi için tek başına yetmeyeceğini hepimiz biliyoruz. En değerli bilgi hayata geçirilen bilgidir. Bu sebeple Söz Sultanı (sas) faydasız ilimden Allah’a sığınmıştır. En hayırlı insan da insanlara yararlı olan insandır.
İnsanlığın içinde bulunduğu problemlere çözüm aramaya çalışanlar iki noktada tıkandıklarını söylüyorlar. Menfaatçilik, ailelerin ihmali.
İdealist insanlar en yakınlarını ihmal etmedikleri, onları da geliştirmeye çalıştıkları ve ben merkezcilikten uzaklaşmanın örneklerini en yakınlarına sundukları takdirde güzel örnekler daha etkili şekilde dalga dalga yayılacaktır. Bazen kişi uzaktakine yararlı olmaya çalışırken en yakınındaki kendisine ihtiyacı olan kişiyi görememektedir.
En yakınları onun desteğine ve yardımına muhtaçken başka kişilerin yardımına koşmakta dengeye dikkat etmek gerekir. Belki en yakınların ihtiyaçlarını giderecek kişileri bulup hedefine koşmaya devam etmek; fakat ihtiyacı olanları görmezlikten gelmemek gerekir. İdealist kişiler en yakınlarından başladığı takdirde milletçe hedefe ulaşmak daha kolay olacaktır. Bunu insanlık önderlerinde bütün canlılığı ile görüyoruz. Kişi sosyal yönü ile bireysel yönünü dengeleyebildiği bir yandan kendisini geliştirip bir yandan öğrendiklerini hayata geçirebildiği, hem öğrenci hem de öğretici olabildiği ölçüde ideallerine ulaşabilir.