Çarşamba, Ağustos 30, 2006

Türkiye’de ‘cola’ya ilk yasak

Yıllık 1,5 milyon izleyicisi olan İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi’nde Coca Cola ve Pepsi satışı yasaklandı.
Hindistan, Letonya ve İngiltere’deki bir üniversitede ‘içinde zararlı madde olduğu ve insan sağlığına zarar verdiği’ gerekçesiyle satışı yasaklanan Coca Cola ve Pepsi’ye Türkiye’den ilk yasak, sivil toplumdan geldi. Sahibi olduğu markalaşmış ‘Myshowland’ olan adını ‘İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi’ olarak değiştirerek herkese örnek olan Mustafa Özbey, şimdi de gösteri merkezinde Coca Cola ve Pepsi satışını yasakladı.
‘Türk halkının sağlığının en az Letonyalı veya Hintliler kadar değerli’ olduğunu vurgulayan Özbey, eylül ayında başlayacakları yeni sezonda gösteri merkezinin hiçbir yerinde Coca Cola ve Pepsi satılmayacağını söyledi. Gösteri merkezinin içindeki ve çevresindeki büfeleri kendilerinin işlettiğini kaydeden Mustafa Özbey, “Kiraya versek de şartlı veririz.” dedi. İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi’nin dünyanın ikinci, Avrupa’nın ise en büyük gösteri merkezi olduğunu belirten Özbey, “Her yıl gelen 1,5 milyon izleyicimizin yüzde 30-40’ı Coca Cola ve Pepsi içiyor. Aslında bu işten epey de kârlı çıkıyoruz. Hatta cola’nın reklamını yapsak daha büyük kâr ederiz. Ama Türk halkının sağlığı bizim kazancımızdan daha önemli.” diye konuştu.
Cola ve yabancı sigara nedeniyle Türkiye’den çok büyük paraların yurtdışına gittiğini kaydeden Mustafa Özbey “Zararsız olduğu ispat edilene kadar gösteri merkezimizde asla bu tür maddeler satılmayacak.” dedi.
Ezher Üniversitesi içilmemesini tavsiye ediyor
Mısır’ın en önde gelen eğitim kurumlarından El Ezher Üniversitesi, son günlerde bazı ülkelerde yasaklanmasıyla gündeme gelen Coca Cola ve Pepsi’nin içilmemesini tavsiye ediyor. Üniversitenin Rektör Yardımcısı Prof. Abduldaim Nasır, her iki içecekte de domuz eti mamullerinin bulunduğu ve bu yüzden iki markaya ait içeceklerin haram olduğu yönünde Suudi Arabistan’da yayınlanan El Medine adlı gazetede çıkan haberleri yalanladı. Mısır ve İslam dünyasının önde gelen alimlerinden Prof. Abdülhalim Üveys, bu iki markaya ait içeceklerin haram olduğuna dair daha önce başta Umman müftüsü olmak üzere pek çok önde gelen ismin fetva verdiğini belirtiyor. Kendi şahsi görüşünün de bu yönde olduğunu ifade eden Üveys, “Coca Cola’da alkol muhtevası var ve Pepsi’de ise domuz muhteviyatı bulunuyor. Ayrıca bu şirketlerin ürettiği gazlı ve kolalı içeceklerin içilmemesi gerekir. Çünkü birincisi bu içecekler tıpkı sigara gibi insan sağlığına büyük bir zarar veriyor. İkincisi de bu içecekler faydalı olmadıkları için de israf sınıfına giriyor. Ve en önemlisi de bu iki markanın sahibi İsrail’in en büyük destekçisi.

Salı, Ağustos 29, 2006

TRUVA ATI KURTULUYOR

Çanakkale'nin merkeze bağlı Tevfikiye köyü sınırları içinde yer alan Troia Antik Kenti'nin simgesi haline gelen “Tahta At”ın onarımı ve çevre düzenlemesi için yapılan ihale sonuçlandı. Rüzgarda aşırı sallanlanan ve birçok yerindeki tahtaları yeryer çürüyen ve sökülen “Tahta At" baştan aşağı elden geçirelecek. Her sezon binlerce turistin ziyaret ettiği ve Çanakkale'nin simgesi haline gelen “Tahta At”ın onarılması için Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Kültür ve Turizm İl Müdürlüğüne aktarılan 106 bin YTL'lik ödeneğin ardından, geçen hafta yapılan ihale sonuçlandı. 1974 yılında tamamlanan “Tahta At”ın eskiyen ve yıpranan tahtaları onarılacak, atın bulunduğu bölgede de ziyaretçilerin daha rahat gezebilmesi için çevre düzenlemesi yapılacak.Yılda yaklaşık 700 bin kişinin içini gezdiği ve filmlere konu olan “Tahta At”ın bu sezon içinde yeni görüntüsüyle ziyarete açılması planlanıyor.
TAHTA ATIN HİKAYESİ
Homeros'un İlyada destanındaki anlatıma göre, Paris adındaki Troialı prens, Sparta Kralı Menelaos'un karısı “Güzel Helen”i Troia'ya kaçırdı. Bunun üzerine Menelaos, karısını geri almak için Troia'ya savaş açtı. Bütün Yunan krallarına da haberciler göndererek Helen'in kurtarılması için onlardan yardım istedi.Akhalılar, Troialılarla 10 yıl boyunca savaştı. Savaşlarda bir sonuç elde edilemeyince, Troia'yı ancak bir savaş hilesiyle alabileceklerini düşünüp, savaşı bırakıp, evlerine dönecekleri izlenimini yarattı. Bunun üzerine Akhalılar, büyük bir “Tahta At” yaparak Troialılara hediye olarak sundu. Zafer sarhoşu Troialılar hediyeyi kabul ederek kutlamalara başladı. Gece herkes uyuduğunda, “Tahta At”a gizlenen Akhalı askerler dışarı çıkıp şehrin kapılarını açarak, Akhalıların şehri ele geçirmesini sağladı.

EN İYİ 10 GİTAR SOLOSU

İngiltere'nin klasik rock türünde yayın yapan en ünlü radyo istasyonlarından biri olan Planet Rock tarafından yapılan bir ankette, Pink Floyd'un "Comfortably Numb" parçası tüm zamanların en iyi gitar solosuna sahip rock şarkısı seçildi.
Dinleyicilerinin oylarıyla belirlenen en iyi 10 rock parçası sıralamasında ikinci sırayı giriş kısmındaki gitar solosuyla Guns N' Roses'ın "Sweety Child of Mine" adlı şarkısı aldı, üçüncülüğe de Lynyrd Skynyrd'in "Freebird" parçası layık görüldü.Listenin tamamı şöyle:

1. Pink Floyd - Comfortably Numb
2. Guns N' Roses - Sweet Child of Mine
3. Lynyrd Skynyrd - Freebird
4. Van Halen - Eruption
5. Guns N' Roses - November Rain
6. Led Zeppelin - Stairway to Heaven
7. Dire Straits - Sultans of Swing
8. Jethro Tull - Aqualung
9. Eagles - Hotel California
10. Deep Purple- Child in Time

TV'Yİ KAPAT HAFIZANIZ AÇILSIN

Avustralya’da yapılan bir araştırma, daha iyi bir hafızaya sahip olmak için bulmaca çözmek ve daha fazla balık yemek kadar televizyonu kapatmanın da önemli olduğunu gösterdi.
Avustralya’da bilim haftası nedeniyle internet üzerinden yapılan araştırma, ayrıca bilim-kurgu romanları okuyanların daha iyi hafızaya sahip olduklarını, fazla alkol alanların isimleri bile daha zor hatırladığını gösterdi.
Araştırmaya katılan 29.500 kişi, bir alışveriş listesiyle bazı isimleri, yüzleri ve işleri hatırlamalarını, iki resim arasındaki farkı bulmalarını isteyen çeşitli soruları yanıtladı. Testlere katılan kişilere ayrıca televizyon izleme, alkol tüketimi, okuma gibi alışkanlıkları soruldu.
Hafıza araştırmasının sonucunda kadın ve erkekler arasında bir fark bulunmazken, televizyon izlemenin hafızayı etkilediği görüldü.
Araştırma sonucunda, iyi bir hafıza için televizyonu kapatma ya da en azından fazla izlememe tavsiyesinde bulunuldu ve günde 1 saatten az televizyon izleyenlerin daha iyi hafızası olduğu belirtildi.
Araştırmada, günde 2 kadehten az içki tüketenlerin hafıza ölçümünde daha iyi bir performans gösterdiği kaydedildi. Çapraz bulmaca çözenlerin alışveriş listesi ile yüzleri ve isimleri daha iyi anımsadıklarına dikkat çekilen araştırma sonucunda, haftada en az bir kez balık yiyenlerin de alışveriş listesini unutmama yeteneklerinin geliştiği görüldü.
Bu testin ortaya çıkardığı bulguların hafızayı geliştirmek için ipuçları verdiğini belirten uzmanlar, yine de test sonuçlarının istatistiki öneminin saptanmadığına ve bir internet araştırmasına katılanların yanlış bilgiler verebileceğine dikkat çekiyor.
Reuters ajansına bilgi veren nöro-psikolog Nancy Pachana da televizyonun hafıza için kötü olmadığını, bazı programların hafızayı geliştirici nitelikte olduğunu belirtiyor ve önemli olanın sağlık, iyi beslenme ve aktif yaşam biçimi olduğunu söylüyor.

Pazartesi, Ağustos 28, 2006

BarışaRockçılar sloganlarla coştu

Coca Cola’nın sponsorluğundaki Rock’n Coke’a alternatif olarak tasarlanan BarışaRock, dördüncü yılında yine Sarıyer Mehmet Akif Ersoy Piknik Alanı’ndaydı.

26-27 Ağustos tarihlerindeki etkinliğin müzikal programı, önceki yıllardan çok farklı değildi. Âşina isimlerden Moğollar, Mor ve Ötesi, Bulutsuzluk Özlemi, Çilekeş, Kurtalan Ekspres ve Zardanadam gibi isimler yine sahnedeydi; çevreci, savaş karşıtı, nükleer santral karşıtı topluluklar da yine kamp alanındaki mekânlarında. İlk akşam Moğollar, “Nükleer santrala hayır” yazılı t-shirtleriyle “Ölüler Altın Takar mı?”yı söylerken sloganlar yine “Kahrolsun ABD emperyalizmi!” şeklindeydi. Esas slogan fırtınası ise aktivist oyuncu Memet Ali Alabora’nın konuşması sırasında yaşandı. Alabora, dinleyicilere “George Bush, terörist!”, ve “Bir 1 Mart daha!” şeklinde sloganlar attırdı. Başlangıcından bugüne BarışaRock’ı değerlendiren Alabora, “Üç yıl önce kendi aramızda eğleniyorduk, şimdi bakıyorum da adım atacak yer yok.” diye konuştu. Gerçekten de BarışaRock dördüncü senesinde daha organizeydi. Ancak Cola karşıtı festivalde baş köşeye kurulmuş Nescafe galonları dikkat çekiyordu. Alabora, daha sonra bütün dinleyicileri, Irak savaşı öncesi sık sık söylenen, “Biz bu savaşı durdurabiliriz.” sloganını, bu kez Lübnan’da yaşananlar için tekrarlamaya çağırdı. Oyuncu, bu sloganla, Irak savaşını durduramasalar bile geciktirdikleri iddiasındaydı. Bunun ne ölçüde gerçek olduğu tartışılır; ama eğer öyleyse umarız ki Lübnan’da da bir etkisi olur. BarışaRock’çılara göre bunun yolu Türkiye’nin Lübnan’a asker göndermemesinden geçiyor. Alabora da bu amaçla bütün dinleyicilerden 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, Beşiktaş’ta “Bir 1 Mart daha” sağlayabilmek için hazır olmalarını istedi.

e-mail icon generator adlı sitede yukarıda gördüğünüz şekilde e-mail icon'ları yapabiliyorsunuz ayrıca hotmail ve yahoo'nun da simgeli mail adres resimleri mevcut

Dünyanın en yaşlı kişisi 116 yaşında öldü


Guinness rekorlar kitabına göre, dünyanın en yaşlı kişisi olan Maria Esther de Capovilla 116 yaşında Ekvador'da öldü.
Capovilla'nın torunu Catherine Capovilla (46), yaptığı açıklamada, zatürre geçiren büyükannesi Capovilla'nın dün yerel saatle 03.00'te (TSİ 11.00) kıyı kenti Guayaquil'deki hastanede öldüğünü bildirdi.14 Eylül 1889'da, Charlie Chaplin ve Adolf Hitler ile aynı yılda doğan Capovilla'nın 1917 yılında evlendiği, 1949 yılında da boşandığı belirtildi.

Pazar, Ağustos 27, 2006

Ramazan, sigarayı bırakmak için fırsat

Türkiye, dünyada en fazla sigara içilen ülkeler arasında yer alıyor. Araştırmalara göre yetişkin nüfusun yüzde 44’ü sigara bağımlısı. Bu oran her geçen yıl daha da artıyor.
Sigara alışkanlığı ilkokul sıralarına kadar inerken, tütünle mücadele cephesi de genişliyor. Artık Diyanet de sigaraya karşı aktif görev alacak. Bu çerçevede İstanbul’daki din görevlilerine Ramazan ayı boyunca (24 Eylül-24 Ekim) sigaranın zararları ve sigarayı bırakma yolları hakkında eğitim verilecek. Konuyla ilgili yeterli bilgi sahibi olan imamlar, cemaati ‘Ramazan ayında sigarayı bırakmaları’ için ikna edecek. Projeyi, sigara bıraktırma konusunda çalışmalar yapan IQS Türkiye şirketi üstleniyor.
Konuyla ilgili bilgi veren IQS Türkiye Yönetici Ortağı Akan Gürler, sigarayı bırakmak için yaklaşan Ramazan ayının büyük bir fırsat olduğunu söyledi. Sigarayı bırakma yollarını vatandaşlara anlatmak için din görevlilerine yönelik bir program hazırladıklarını belirten Gürler, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da kendilerine destek verdiğini kaydetti. Projenin İstanbul’da yürütüleceğini vurgulayan Gürler, “İlçe müftülükleri aracılığıyla din görevlilerine sigaranın zararlarını ve bırakma yollarını anlatacağız. Onlar da öğrendiklerini Ramazan ayı boyunca camilerde vatandaşlara aktaracak.” dedi. İlk aşamada Kadıköy bölgesindeki din görevlilerine eğitim verdiklerini ifade eden Gürler, eylül ayında da İstanbul’daki 35 ilçe müftüsüyle bir araya geleceklerini bildirdi.
Gürler, toplumda saygınlığı bulunan din görevlileri sayesinde sigara içme oranını azaltmayı hedeflediklerini dile getirerek, “Biz vakıf ya da dernek değiliz. Ticari bir kuruluşuz; ancak yaptığımız işin sosyal yönüne de önem veriyoruz. Sigaraya karşı savaşta din görevlileriyle birlikte yeni bir cephe açmak istiyoruz.” diye konuştu. Sigarayı bırakma konusunda 444 0 477 numaralı telefondan hizmet verecek özel bir hat da açacaklarını belirten Gürler, Dünya Sağlık Örgütü’nün sigarayı bir hastalık olarak gördüğünü hatırlatarak, şöyle devam etti: “Bu yönüyle mutlaka tedavi gerektiriyor. Sigarayı destek almadan bırakmak çok zor. Ancak profesyonel yollarla kolaylıkla bırakılabiliyor.”
IQS Türkiye Franchise Direktörü Hicret Akarsu ise ilk olarak İtalya’da geliştirilen ve oradan 25 ülkeye yayılan IQS sistemi hakkında bilgi verdi. Şirketin Türkiye’ye 1,5 yıl önce geldiğini belirterek şimdiye kadar çeşitli illerde 18 bayiye ulaştıklarını kaydetti. Bilgisayara bağlı özel bir cihaz kullandıklarını anlatan Akarsu, “Cihazımızla kulağa mikro masajlar yapıyoruz. Bu yolla endorfin salgılayan vücut nikotine ihtiyaç duymuyor. Çok sigara içen tiryakileri genellikle tek seansta sigara bağımlılığından kurtarıyoruz.” ifadelerini kullandı. Seans uygulananlara 6 ay boyunca da psikolojik destek sağladıklarını aktardı. Tedavide uzun süredir sigara içen tiryakileri kabul ettiklerini söyleyen Akarsu, program sonunda bırakmayı başaramayanlara da paralarını iade ettiklerini bildirdi. IQS ile dünyada şimdiye kadar 300 bin, Türkiye’de de 3 bin 500 kişinin sigarayı bıraktığını sözlerine ekledi.
Tiryaki yolcu, uçağı birbirine kattı
Hamburg’dan İzmir’e gelen Alman Germanwings Havayolları’na ait yolcu uçağı, Türkiye’ye yaklaştığı sırada kokpitten alarm sinyali verdi. Uçak personeli hemen durumu araştırdı. Kaptan Pilot Hans Erhard Walther ve kabin personeli, yaptıkları incelemede, İtalyan asıllı yolcu Fabio Kagan Mete Pulvirenti’nin (21) uçağın tuvaletinde sigara içtiğini, bu nedenle dumana duyarlı alarmların çalıştığını belirledi. Hava Limanı Şube Müdürlüğü ekipleri, uçağın inmesinin ardından uçuş güvenliğini tehlikeye soktuğu için Pulvirenti’yi gözaltına aldı. Tiryaki yolcu, savcılık tarafından serbest bırakıldı

Ne olursan gel, 5 YTL yoksa gelme!

Mevlânâ müzesi giriş ücretini yüksek bulanların tepkileri artarak devam ediyor. Müze giriş fiyatlarının ayarlanmasında dar gelirli ailelerin göz ardı edildiğini savunan ziyaretçiler fiyatların makul bir seviyeye çekilmesini isterken, “Burası gelir getiren bir yer olarak görünmesin. Burası gelir değil gönül dergâhı. Bizler Konya dışından gelerek bu manevi havayı teneffüs etmek istiyoruz. Ancak giriş ücretleri ne yazık ki bizleri bu manevi duyguyu hissetmemize engel oluyor” diyorlar.

Müze önünde görüşleri alınan bazı misafirler giriş ücretinin yüksek olduğunu savunurken, “Bizler Konya dışından geliyoruz. Mevlânâ Müzesi’ni görmek istiyoruz. Ancak giriş fiyatlarının yüksek olması bizi engelliyor” diyorlar.

5 KİŞİLİK BİR AİLE GİREMEZ

Samsun’dan geldiğini belirten bir vatandaş, “Geçen yıl bazı akrabalarımız Konya’ya gelmişlerdi. Mevlânâ Müzesi’nin girişinin 1 YTL olduğunu söylemişlerdi. Bu yıl en fazla 1,5 YTL olur dedik. Ama buraya gelince hayal kırıklığına uğradık. Sadece Mevlânâ Müzesi’ni gezmek ve dua etmek için geldiğimiz için mecbur kaldık 5 kişi 25 YTL verdik. Bu uygulama ne yazık ki Konya ve Mevlânâ Hazretleri için hoş değil” sezenişinde bulunuyor.

Cumartesi, Ağustos 26, 2006

Bir deli kuyuya taş atıyor kırk akıllı çıkaramıyor


Yeni yayın dönemine az bir zaman kala hazırlıklarına hız veren yapımcılar, ellerindeki işleri yetiştirmek ve yeni projeler üretmek için gece gündüz çalışıyor.
Bu dönem proje sayısını azaltacağını söyleyen Yağmur Ajans’ın sahibi yapımcı Osman Yağmurdereli, sektörle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Kanal D’deki “Hey Gidi Günler” adlı şov programıyla da dikkat çeken Yağmurdereli, yaz dönemiyle birlikte sayıları artan ve özel hayatı gözler önüne seren magazin programlarını eleştirdi. Sektörde neyin ne zaman ne olacağının belli olmadığını da söyleyen yapımcı, “Birisi bir proje yapar herkes onun peşinden gider. Bir deli kuyuya taş atıyor, onu kırk akıllı çıkaramıyor. Ama ben bu dönem romantik komedi tarzı projelerin tutacağına inanıyorum. Ayrıca polisiyeler de ilgi görebilir.” dedi.
Artan eğlence programlarını ekonomik şartlara bağlayan yapımcı, şu ana kadar kaliteli bir eğlence programı izleyemediğinden yakınıyor. Televizyonların Türk ahlak ve âdetlerine uygun işler üretmediğinin altını çizen Yağmurdereli’nin bu konudaki düşüncesi şöyle: “Seviyeli işler üretilmeli. Aksi takdirde, mevcut projeler, Türk gençliği üzerinde kapanması zor yaralar açabilir.” Yağmur Ajans önümüzdeki dönem üç diziyi izleyiciyle buluşturacak. Geçen yayın döneminden devam eden ‘Sev Kardeşim’ bu dönem de ekranda olacak. Memet Ali Alabora ile Emel Sayın’ın başrolünde oynayacağı sitcom ile Uğur Arslan’ın rol aldığı ‘Karagümrük Yanıyor’ izleyicilerle buluşacak.

Cepten kandil mesajlarını erkenden gönderin’

Denizli'de tekstil işçisi olarak çalışan Ahmet Güler, 20 Ağustos Pazar akşamı dostlarının Miraç kandillerini tebrik etmek amacıyla mesaj atmak için telefonunu eline aldı.
Hattına 100 kontör yükleyen Güler, hazırladığı metni sırayla arkadaşlarına göndermeye başladı. Ancak, mesajlar iletilemiyordu. Gece geç saatlere kadar uğraştığını anlatan abone, arkadaşlarının attığı mesajları kandilden bir gün sonra ancak alabildiğini belirtiyor. Güler gibi birçok abone kandil, bayram, milli maç gibi özel zamanlarda mesajların olay olup bittikten saatler, hatta günler sonra ulaştığından şikâyet ediyor. Cep telefonu hizmeti sağlayan GSM operatörleri, mevcut teknik altyapılarının ortalama trafiği kaldıracak seviyede olduğunu, aşırı yoğunluğun yaşandığı özel zamanlarda yetersiz kalabildiğini söylüyor. Yılın büyük bir kısmında âtıl kalacağı gerekçesiyle kapasite artırımı için ilave yatırımı yersiz bulan operatörler, abonelerden yoğunluğu dikkate alarak mesajlarını gündüzden atmalarını istiyor.
Avea yetkililerinin verdiği bilgiye göre, kandil gecesi Avea üzerinden 43 milyonun üzerinde mesaj gönderilmiş. Miraç'ta sair günler ortalamasından yüzde 220 daha fazla mesaj atıldığını aktaran yetkililer, geçen yılın Miraç Kandili'ne göre artış oranının da yüzde 80'i aştığını anlatıyor. Milyonlarca abonenin aynı anda sisteme yüklenmesinden dolayı bazı aksaklıkların çıktığını belirten Avealı'lar, şebekenin sürekli gözlemlendiğini ve ihtiyaç duyulan kapasite artışlarının yapıldığını söylüyor. "Mesajlarınızı gündüzden atmaya başlayın." diyen Avea'nın yanı sıra, Turkcell de mekandan bağımsız mesajlaşmanın önemini vurguluyor. Önemli günlerde kısa mesaj trafiğinde belirgin bir artış yaşandığına işaret eden Turkcell yetkilileri, böyle günlerde yoğunlaşan SMS trafiğinin "mekândan bağımsız mesajlaşma imkânının önemini ortaya koyduğunu" savunuyor. Telsim ise konuyla ilgili herhangi bir yorumda bulunmuyor. Özel gün ve gecelerde çekilen tebrik mesajlarının sayısı bir ayda gönderilen toplu SMS'lerin 4 katını buluyor. Turkcell, Telsim ve Avea'nın verilerine göre cep telefonu kullanıcıları bir ayda ortalama 25 milyon mesaj gönderiyor. Bu miktar kandil geceleri ve bayramlarda ise 100 milyonu geçiyor. GSM şirketlerinin ücretlerinin ortalaması göz önüne alınarak yapılan hesaplamalarda, sadece dini günlerde geçilen kısa mesajlardan 1,5 milyon YTL gelir sağladıkları ortaya çıkıyor.

Klima çarpmasına karşı antioksidanlı koruma

Klimalar, çöl sıcaklarının etkili olduğu yaz aylarında büyük kolaylık sağlıyor. Ancak işyerlerinde, evde ve arabalarda bahar havası estiren bu cihazlar, üst solunum yolu enfeksiyonları, bel ve boyun tutulmaları gibi çeşitli rahatsızlıkları da beraberinde getiriyor.

Dahiliye hastalıkları uzmanı Dr. Ümit Çetinkaya, bakımı iyi yapılmayan klimaların filtre sistemlerinde sağlığa zararlı pek çok bakteri, mantar ve küf ürediğini belirtti. Bunların, klima çalıştıkça ortama yayıldığını ve solunum yoluyla vücuda alındığını söyleyen Çetinkaya, “Yazın görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarının, alerjik reaksiyonların, rinit ve sinüzit gibi çeşitli rahatsızlıkların temel sebebi klimalardan yayılan enfeksiyonlar.” dedi. Kişilerin evlerinde kullandığı klimaları düzenli olarak temizlese bile işyeri, alışveriş merkezleri ve toplu taşıma araçlarındaki klimalardan enfeksiyon kapabileceğini hatırlatarak, “En iyi korunma yolu bağışıklık sistemini güçlendirmek.” dedi. Çetinkaya, “Bağışıklık sistemi, antioksidan, beta-glukan ve çinko içeren doğal besin kaynaklarıyla güçlendirilebilir.” şeklinde konuştu. Antioksidanların, hücre zarına ve genetik yapıya zarar veren maddeleri engelleyici özelliğe sahip olduğunu hatırlatarak, “En zengin antioksidan kaynağı ise ıspanak, soğan, sarımsak gibi sebzelerle, üzüm, böğürtlen, çilek, vişne ve turunçgiller gibi meyveler. Bunları bol bol tüketerek bağışıklık sistemini desteklemek mümkün.” önerisinde bulundu. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için antioksidanların yanında haftada iki kez temiz havada egzersiz yapmayı, stresten uzak durmayı ve uyku düzenine de dikkat etmeyi tavsiye etti.

Pazar, Ağustos 20, 2006

FIFA 07'deki parçalar açıklandı

WorthPlaying'de yer alan habere göre, FIFA 07'de bulunacak şarkılar şöyle:

Angélique Kidjo - Wele Wele (Benin)
Belasco - Chloroform (İngiltere)
Bersuit Vergarabat - O Vas a Misa… (Arjantin)
Bitman & Roban - Get On The Floor (Şili)
Blasted Mechanism - Blasted Empire (Portekiz)
Boy Kill Boy - Civil Sin (İngiltere)
caBas - La Cadena de Oro (Kolombiya)
Carlos Jean - Get Down (İspanya)
d.o.c.h.! - Was in der Zertung Steht (Almanya)
Elefant - Uh-oh Hello (A.B.D.)
Epik High - Fly (Kore)
Fertig, los! - Sie ist in mich verliebt (Almanya)
Infadels - Can’t Get Enough (Mekon Remix) (İngiltere)
Keane - Nothing In My Way (İngiltere)
Malibu Stacy - Los Angeles (Belçika)
Mellowdrone Oh My (A.B.D.)
Mobile - New York Minute (Kanada)
Morning Runner - Gone Up In Flames (İngiltere)
Muse - Supermassive Black Hole (İngiltere)
Nightmare Of You - Dear Scene, I Wish I Were Deaf (A.B.D.)
Outlandish - Kom Igen (Danimarka)
Paul Oakenfold - Beatiful Goal (İngiltere)
Persephone's Bees - Muzika Dlya Fil'ma (A.B.D./Rusya)
Plastilina Mosh - Peligroso Pop (Meksika)
Polysics - Tei! Tei! Tei! (Japonya)
The Prototypes - Kaleidoscope (İngiltere)
Ralph Myerz and The Jack Herren Band - Deepest Red (Norveç)
Seu Jorge - Tive Razão (Brezilya)
Shiny Toy Guns - You Are The One (A.B.D.)
Stijn - Gasoline & Matches (Belçika)
Suferosa - Royal Uniform (Norveç)
Tahiti 80 - Big Day (Fransa)
The Feeling - Sewn (İngiltere)
The Pinker Tones - TMCr Grand Finale (İspanya)
The Sheer - Understand (Hollanda)
The Young Punx - You've Got To… (İngiltere)
Tigarah - Girl Fight (Japonya)
Trash Inc. - Punk Rock Chick (Lübnan)
Us3 - Kick This (İngiltere)
Young Love - Discotech (A.B.D.)

Cumartesi, Ağustos 19, 2006

Rumelihisarı konserlerinin iptali tamamen ‘maddî’ sebepten

İstanbul’un en önemli konser mekanlarından Rumelihisarı’nda müzik sesi kesildi, ancak tartışmalar bitmek bilmiyor.

Önce Işın Karaca, Nilüfer, Leman Sam&Grup Gündoğarken ve Gülben Ergen gibi pek çok sanatçı konserlerini iptal etti, ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı organizatör firmayla yaptığı kira sözleşmesini feshetti. Dün de konserlerin ana sponsoru olan Dagi firması sponsorluktan çekildiğini açıkladı. Bazı sanatçılar iptal gerekçelerini organizasyonda yaşanan aksaklıklara bağlarken, medyada AK Parti hükümetinin daha önceden konser alanında yer alan Ebülfeth Camii’ni ihya etmek için konserleri engellediği yönünde yazılar yayınlandı. Ancak sanatçıların, firmanın mali yükümlülüklerini yerine getirmediği için sahneye çıkmadığı; kira sözleşmesinin de bu sebeple iptal edildiği ortaya çıktı. Organizasyonu gerçekleştiren Medyavizyon Prodüksiyon şirketinin yetkilisi Galip Güner ise sorunu sponsor firmadan kaynaklanan ödeme gecikmesine bağlıyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Rumelihisarı Açıkhava Tiyatrosu’nu bu yıl 550 milyar YTL aylık (30 gün) kira bedeli ile ihaleye çıkardı, ancak ihale hiçbir firma tarafından talep görmedi. İhalenin sonuçsuz kalması üzerine İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, tiyatroyu tahsis yönergesi ile Medyavizyon Prodüksiyon’a 290 milyon YTL’ye 29 günlüğüne kiraladı. Medyavizyon bu anlaşmadan sonra 10 günlük ek kiralama daha yaptı. Konserlerin başlamasıyla birlikte peş peşe iptaller de gündeme gelmeye başladı. Işın Karaca, Nilüfer, Leman Sam&Grup Gündoğarken, Rumelihisarı’nda verecekleri konserleri iptal ettiklerini açıkladı. Işın Karaca, organizasyon firması Medyavizyon ile yapılan mukavele şartlarının ihlalinden dolayı konserin iptal edildiğini belirterek “Rumelihisarı benim için prestijdi ve konser için İzmir’den piyano bile getirttim. 25 kişilik orkestram hazırdı. Ancak değil konserin parasını, bir hafta önce bana ödenmesi gereken avansımı bile alamadım. Ben parasında değilim. Tavrı beğenmedim, konseri iptal ettim.” açıklamasını yaptı. Zerrin Özer de konser parasını son dakikaya kadar alamaması üzerine sahneye geç çıktı. Bu durum sanatçı ile izleyiciler arasında tartışmaya sebep oldu.
Organizatör firmanın kira bedelini ödememesi üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sözleşmeyi feshetmesi ile konserler tamamen iptal oldu. Son olarak dün konserlerin ana sponsoru olan Dagi firması da Rumelihisarı konserlerinden çekilme kararı aldı. Dagi tarafından yapılan açıklamada, Medyavizyon’un organizasyonu istedikleri gibi gerçekleştiremediği, son iki konser olan Gülben Ergen ve Ali Kocatepe konserlerinin sanatçı ücretleri ve mekan kiraları da dahil bütün masraflarının kendileri tarafından karşılandığı, bu durumda sponsorluğu devam ettiremeyecekleri ifade edildi.

Bilgili: Yorumlar deli saçması Rumelihisarı’nın bağlı olduğu İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Bilgili, medyada çıkan haberlerin gerçeği yansıtmadığını söyledi. Bilgili, “Medyavizyon Prodüksiyon şirketi, mekanı 15 ve 20 günlük iki parti halinde kiraladı. Organizasyonun ilk partisi yapıldı, fakat ikinci partinin günü geldiğinde firma mali yükümlülüklerini yerine getirmedi. Dolayısıyla biz de iptal ettik. Olayla ilgili medyaya yansıyan haberlerin tümü gerçek dışıdır. Konunun AK Parti hükümeti ile ilişkilendirilmesi ise deli saçmasıdır.” dedi.

İstanbul’un fethi için yaptırılmıştı Rumelihisarı, İstanbul’un fethinde Boğaz’ı kontrol altına almak için Fatih Sultan Mehmed tarafından 1452 yılında yaptırıldı. Fetihten sonra stratejik önemini kaybeden hisar, bir ara gümrük mevkii ve hapishane olarak kullanıldı. Osmanlı’nın son dönemlerine doğru mahalleye dönüştü. 1917’de deniz müzesi yapılmasına karar verildi; ancak vazgeçildi. 1953’te Cumhurbaşkanlığı’nın isteği ile tamir edildi, avludaki evler yıkıldı. Bu tamir sırasında yapılan açık hava tiyatrosu ile bazı ilave tesislerin eserin tarihî karakterine uymadığı şeklinde tenkitler yapıldı. Rumelihisarı konserleri, Fatih’in vakfı olan ve 1900’lerin başında depremde yıkılan Ebülfeth Camii’nin arsasındaki açık hava tiyatrosunda veriliyor.

Canlı yayında pantolon indirme rezaletine rekor ceza

RTÜK, Mehmet Ali Erbil’in sunduğu "Ya Şundadır Ya Bunda" programında bir vatandaşın cinsel organının gösterilmesi nedeniyle, ATV’ye 12 kez program durdurma cezası verdi.

RTÜK geçtiğimiz aylarda, Mehmet Ali Erbil’in sunduğu “Ya Şundadır Ya Bunda” programında bir vatandaşın pantolonunun indirilerek cinsel organının gösterilmesi nedeniyle ATV’den savunma istemişti.

Edinilen bilgiye göre ATV, savunmasında Mehmet Ali Erbil’i suçlayarak Erbil’e dava açacağını belirtti. Olayın ardından ise kanal programı yayından kaldırdı.

1 ila 12 kez arasında program durdurma cezası verme yetkisi olan Üst Kurul ise konuyu görüşerek ATV’ye 12 kez program durdurma cezası verdi. RTÜK böylece bir rekora da imza attı

Canlı yayında pantolon indirme rezaletine rekor ceza

RTÜK, Mehmet Ali Erbil’in sunduğu "Ya Şundadır Ya Bunda" programında bir vatandaşın cinsel organının gösterilmesi nedeniyle, ATV’ye 12 kez program durdurma cezası verdi.

RTÜK geçtiğimiz aylarda, Mehmet Ali Erbil’in sunduğu “Ya Şundadır Ya Bunda” programında bir vatandaşın pantolonunun indirilerek cinsel organının gösterilmesi nedeniyle ATV’den savunma istemişti.

Edinilen bilgiye göre ATV, savunmasında Mehmet Ali Erbil’i suçlayarak Erbil’e dava açacağını belirtti. Olayın ardından ise kanal programı yayından kaldırdı.

1 ila 12 kez arasında program durdurma cezası verme yetkisi olan Üst Kurul ise konuyu görüşerek ATV’ye 12 kez program durdurma cezası verdi. RTÜK böylece bir rekora da imza attı

Klip için ölümle tehdit ediyorlar

Türkiye'nin ilk müzik kanalı olan Kral TV tam 12 yıl önce kuruldu. Kanalın Uzanlar'dan TMSF'ye geçişinin ardından, geçen ay Kral TV Medya Grup Başkanı olarak atanan Star TV eski programlar müdürü Yüksel Evsen bir yandan yeni yayın dönemine hazırlanırken bir yandan da "tehditçiler"le uğraştığını öne sürdü. Evsen yaşadıklarını şöyle anlattı; "Göreve geldiğimden bu yana 24 saat cep telefonum susmuyor. Her gün 198 sanatçının klibini 70-80 dolar karşılığında yayınlıyoruz ama mesela Başbakanımızın amcasının oğlu olduğunu iddia eden Ahmet Erdoğan isimli biri arayıp beni bölgecilik yapmakla suçladı. O gün televizyonda göremediği Tarık Tüfekçi'nin klibini yayınlamazsam durumu Başbakanımıza ileteceğini, işimden olacağımı söyledi. Ben de Kral ekranında Volkan Konak'ın, İsmail Türüt'ün ya da Davut Güloğlu'nun kliplerinin gümbür gümbür çalındığını ancak Başbakanımızın gündemine girmekten onur duyacağımı söyledim. Ali Han için de AKP'nin bir kurucu üyesi bu işleri sevmediğini belirterek aradı. Hatta Ali Han için İçişleri Bakanımız Abdülkadir Aksu'nun telefon edebileceğini söyleyenler oldu." AYAKLARINA SIKTIRIRIZ
Evsen, Güneydoğu'un önde gelen sanatçılarından biri olan (K.M.) adına aldığı ölüm tehdidini de şöyle anlattı; "Sesi güzel bir sanatçı evimde de dinleyebilirim ancak klibini yayınlarken düşünmek zorundayım. Bir süre klibi yayınlanmadığı için bu sanatçımız önce kendi aradı. Sonra da bir arkadaşı telefon etti. 'Abimin kliplerini çalmıyorsun. Ayaklarına sıkarız, camii duvarına pisletme' dedi." Türkiye'nin tanınmış bir müzik yapımcısından da (Ş.Ö.) kendi sanatçısının (B.T.) klibine istediği kadar yer verilmediği için tehdit aldığını iddia eden Evsen, "Ben göreve TMSF Başkanı Ahmet Ertürk'ün isteği üzerine geldim, o müzik yapımcısı Ahmet Bey'i arayıp beni ekmeğimden edebileceğini söyleyip tehdit etti" diye konuştu.

Cuma, Ağustos 18, 2006

***SUPPER TEKLIF***

MERHABA DEGERLI ARKADASLAR
ISTE SON BOMBA...
GEÇIM SIKINTISI ÇEKIYORSANIZ, DARDA ISENIZ ASAGIDAKI LINKE TIKLAYARAK ANINDA PARA KAZANMAYA BASLAYABILIRSINIZ.

http://www.superteklif.com/index.asp?ref=226093

ISTE SIZE SÜPERTEKLIF HEMEN TIKLAYIN SADECE ÜYE OLUP DIGER ARKADASLARINIZA REFERANS VERIN...
SAYGILAR
Not:Süper teklif nedir
Süperteklif üye oldugunuz grubunuz içinde okunan e-posta reklamlarinin gelirlerinden %45 lik bir pay kazanmanizi saglayan referansli e-posta reklam grubu üyelik sistemidir. Bu sistemde üyelik için hiç kimseye bir kurus para ödemeniz gerekmez. Üyelik için sadece referans kisilerden çagri almamiz gereklidir.
Peki üye olduktan sonra ne yapmaniz gerekli, üyelik sonrasinda yapmaniz gereken referans ID numaraniz ile birlikte e-posta göndererek arkadaslarinizi sisteme kaydetmek için çagirip, reklam havuzunuzu büyütmeniz gereklidir.
Ilk Hafta Sisteme 6. kisi davet edip kaydolmalarini saglayin.
2. Hafta bu 6 kisi saglayacaklari ile ilave 36 kisi
3. Hafta bu 36 kisinin saglayacaklari ile ilave 216 kisi
4. Hafta bu 216 kisinin saglayacaklari ile ilave 1296 kisi
5. Hafta bu 1296 kisinin saglayacaklari ile ilave 7776 kisi
6. Hafta bu 7776 kisinin saglayacaklari ile ilave 46656 kisi
7. Hafta bu 46656 kisinin saglayacaklari ile ilave 279936 kisi
8. Hafta bu 279936 kisinin saglayacaklari ile ilave 1.67 milyon kisi

Bu noktadan sonra sistemden grubunuza gönderilecek 1 adet e-posta reklâmindan yaklasik olarak 1002 YTL para kazanacaksiniz.

Superteklif.com Sizin Aileniz
Süper teklif üyeleri kendi aralarinda e-postalar ile haberlesmektedir. Çünkü süper teklif üyeleri zaten gerçek hayatta birbirlerini taniyan kisilerin referansla olusturduklari havuzlarda reklamlarini okur, seyrederler. Ve para kazanirlar. Süper teklif size kisa sürede aylik 5.000.- bin YTL düzenli para kazandirabilir.
Peki bunun için ne yapmaniz lazim. Eger bu siteye referansli geldiyseniz
http://www.superteklif.com/index.asp?ref=226093
tiklayin en kisa sürede kaydolun.

Çarşamba, Ağustos 16, 2006

Nükleer santral, 2012'den sonra

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Türkiye'nin kurmayı düşündüğü nükleer santrallerin 2012'den sora devreye gireceğini açıkladı.

Bakan Güler, "Reaktörden çıkan atıklar 10 yıl civarında reaktör sahasında depolanmakta, buradan ara depolama sahalarına aktarılmaktadır. Normal şartlar altında ülkemizin kendi atıklarını son depolama tesislerine göndermeye başlaması 25-50 yılı bulacaktır. Nükleer enerji kullanan ülkelerin bundan çok daha önce atık tesislerini devreye almaları beklenmelidir" dedi. İzmir Milletvekili Hakkı Köylü'nün soru önergesini cevaplandıran Bakan Hilmi Güler, Türkiye'deki nükleer santral alanlarının belirlenmesi için 2004 yılında bir ön çalışma başlatıldığını, santral yerlerinin belirlenmesinde uygulanan kriterlerin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın tavsiye ettiği ve çok gelişmiş ülkenin uyguladığı kriterlerin Türkiye şartlarına uyarlanması ile tespit edildiğini belirtti. "Her bir potansiyel saha, ekonomik, mühendislik, çevre ve sosyoloji olmak üzere 4 ana kategori içinde incelenen 43 ayrı kritere görev değerlendirilmiştir" diyen Bakan Güler, bu değerlendirmeler çerçevesinde Trakya ve Karadeniz Bölgeleri'nde ve İç Anadolu'da Sakarya Nehri ve Göksu Nehri çevresindeki çeşitli yerlerin incelendiğini, farklı ağırlıklara sahip kriterlerden depremsellik-fay hatları, soğutma suyu, zemin yapısı ve meteorolojinin özellikle göz önünde bulundurulduğuna dikkat çekti. "Yapılan çalışmalar sonucu Sinop sahası en uygun yer olarak öne çıkmıştır" diyen Bakan Güler, "ABD'nin 104 nükleer reaktörünün tüm atıklarının depolanması için tasarlanan Yuca Dağı projesinin maliyetinin 1983-2119 arasında 57 milyar ABD doları olması beklenmektedir. Bu, yıllık ortalama 400 milyon dolara karşılık gelmektedir. ABD'nin 2003 yılı için nükleer enerji kullanarak ürettiği elektrik enerjisi 845 milyar kilowat saattir. Bu durumda elektrik enerjisi üzerindeki atık maliyeti 0.047 cent/kWh olacaktır. ABD'de nükleer elektrik maliyetinin kWh başına yaklaşık 3 sent civarında olduğu düşünülürse atık tesisi kurma ve işletme maliyetinin elektrik üretim maliyetinin yaklaşık onbinde 5'i civarında olduğu düşünülebilir" dedi. Bakan Güler, radyoaktif atıklarla ilgili ise şu bilgilere yer verdi:

"Kullanılmış nükleer yakıtlar hem radyasyon seviyesinin yüksek olmasından hem de soğutmayı gerektirecek ölçüde ısı üretmelerinden dolayı reaktörden alındıktan sonra derin su havzalarında uzun bir müddet bekletilirler. 10 yıl sonunda kullanılmış yakıtlar yüzde 99 oranında radyoaktivitelerini kaybederler. Geriye yakıt içerisinde uzun ömürlü radyoaktif maddeler kalır. Bu yakıtlar da havuzlarda veya kuru depolama tesislerinde bakımları yapıldığı sürece güvenli bir şekilde kalabilirler. Atık konusu teknolojik olarak dünya için çözümlenmiş bir konu olarak değerlendirilmektedir ve Türkiye de diğer gelişmiş ülkelerin izlediği yolu uygulayacaktır. Reaktörden çıkan atıklar 10 yıl civarında reaktör sahasında depolanmakta, buradan ara depolama sahalarına aktarılmaktadır. Normal şartlar altında ülkemizin kendi atıklarını son depolama tesislerine göndermeye başlaması 25-50 yılı bulacaktır. Nükleer enerji kullanan ülkelerin bundan çok daha önce atık tesislerini devreye almaları beklenmelidir".

Japonlar 1 GBps Hızla Erişmeye Başladılar

Japonlar artık evlerinde 1 GBps hızla fiberoptik hatlar üzerinden bağlanabilecekler. Önce Motorola, Tokya çevresini içine alan WiMax (Türk TK'sı daha yönetmeliği çıkarmadı, bir şeyler bekliyor ama ne?) şebekesini duyurdu. Arkasından da, 2 farklı ISS firma yani Nippon Telegraph ve Telephone Corp. fiber-optik hatlar üzerinden (ADSL'de bakır hatlar var) 1 GBps geniş bant erişimini evlere 36 $/ay fiyatla sunmaya başladılar. Bu çılgın hatla, evlerden tam zamanlı film seyretmek mümkün.

Böylece Japonya da, Fransa ve Hong-Kong'dan sonraki 3.büyük genişbant sunabilen ülke haline geldi. Gerçi Fransa'da yüksek hızlı erişime 90 $ gibi yüksek fiyatlar var ama Orange'ın 2007 balında 2,5 Gbps hızı evlere sunması bekleniyor.

Ancak genişbantın bu kadar yükselmesinin tatsız yanları da yok değil. Hem Japonya'da hem de Fransa'da ülke çapındaki networklerin zorlandığı görülüyor. Japon Bilişim ve Haberleşme Bakanlığı geçen yıl sonunda çok yoğun bir günde bazı internet trafik değişim noktalarında, 158 Gbps'i gördüklerini iletiyor. Bu rakamın 2004'deki rakamın 3 katı ve 2003'deki rakamın da 6 katı olduğu not ediliyor.

Bakalım Japon deneyimi dünyaya nasıl bir durum gösterecek.

Bu arada yukarıdaki satırlarda da hatırlattığım gibi biz daha Wimax'i bekliyoruz. ADSL'in serbestleşmesini bekliyoruz ve kablonun da sorunlarının çözülmesini, yine serbest olmasını istiyoruz. Oralarda, bizi duyan var mı? (Valla 2 GBpslerde gözümüz yok. 10 MB'lik hat olsun yeter).

17 Milyar SMS Attık

Özellikle gençler tarafından yoğun olarak kullanılan SMS mesajlaşmanın ulaştığı boyutları, Telekomünikasyon Kurumu'nun yaptığı bir çalışma ortaya koydu. Buna göre, 2005 yılında Türkiye 16,7 milyar SMS kullandı. Bu rakamın 2004 yılında 6,3 milyar olduğu bildiriliyor.

SMS kullanımının bahar ve yaz aylarında arttığı, kış aylarında azaldığı görülüyor.

SMS kullanımındaki artış nedeni olarak gençlerin SMS'i tercih etmeleri gösteriliyor. Yetkililer, gençlerin SMS üzerinden haberleşmelerinin nedenini, mesajlaşmanın gençler açısından daha pratik ve konuşma ücretine göre daha ekonomik olması şeklinde gösteriyorlar.

Artışın bir başka nedeni de, şirketlerin yürüttüğü kampanyalarla, televizyonda yapılan yarışmaların SMS kullanması olarak görülüyor.

Salı, Ağustos 15, 2006

Ay'a basılan ayağın izi ortada yok

Benim için küçük, insanlık için büyük bir adım..." Neil Armstrong'un 37 yıl önce dünya tarihine geçen bu sözünün artık hiçbir kanıtı yok. O anın orijinal görüntülerinin, NASA'nın Maryland'deki üssünde kaybolduğu ortaya çıktı. Avustralyalı bir bilim adamı tarafından ortaya çıkarılan olay, "ABD Ay'a gitmedi. Görüntüler stüdyoda tezgahlandı" tezini savunan binlerce komplo teorisyenini de sevindirdi. Teorisyenler, NASAnın sırrını örtbas etmek için kasetleri ortadan kaldırdığına inanıyorlar.
Tarihi önemi çok büyük
Ay'dan gelen görüntülerin tarihiyle ilgili bir araştırma yapan Avustralyalı bilim adamı John Sarkassian, NASA'ya başvurarak kasetleri izlemek istediğini söyledi. Ancak tüm aramalara rağmen kasetler bulunamadı. Hiç kimse kasetlerin yerini bilmiyordu. Bu olay bilim dünyasını ayağa kaldırdı. Bilim adamları şimdi büyük bir engelle karşı karşıya olduklarına inanıyorlar. Orijinal görüntüler, manyetik bantlara kaydedildiği için bozulma riskleri çok yüksek ve bir an önce bulunup dijital disklere kaydedilmeleri gerekiyor. Yoksa, gelecek nesiller, insanlık için büyük adımları sadece bozuk televizyon görüntülerinden izleyebilecek.
Detaylar görülemiyor
20 Temmuz 1969'da gerçekleşen seyahat, NASA'nın zamanın son teknolojisiyle üretilen kameraları tarafından canlı olarak yine NASA'nın Kaliforniya ve Avustralya'daki televizyon istasyonlarına gönderildi. O zamanlar bu görüntüleri işleyecek teknolojisi olmayan televizyon kanalları ise orijinal görüntülerin yansıtıldığı perdelerden çekim yaptılar. Bu nedenle detaylar, orijinallerindeki kadar net olarak görülemiyordu. Manyetik bantlı video kasetlere kaydedilen orijinal görüntüler ise 1970 yılında ABD Ulusal Arşivleri'ne kaldırıldı. Ancak görüntüler, 1984'de hiçbir neden belirtilmeden Maryland'deki Goddard Uzay Üssü'ne taşındı.
Stüdyoya mı ayak basıldı?
Komplo teorisyenlerine göre aya hiç gidilmedi, tüm görüntüler bir stüdyoda çekildi. ABD, SSCB ile bir uzay yarışına girişmiş, rakip uzaya insan göndererek öne geçmişti. NASA da buna karşılık, Ay'a gittik yalanını uydurdu. İşte komplo teorisyenlerinin iddiaları:70 kilo olan Neil Armstrong, yüzeyde derin izler bırakırken, 1 tonluk uzay aracı neden hiçbir iz bırakmıyor?Astronot gölgede kalmasına rağmen nasıl bu kadar net ve parlak görülüyor?Güneş gibi çok uzak bir ışık kaynağından bu kadar güçlü bir ışık gelip de taşların bu şekilde gölge yapmasına neden olamaz. Ama stüdyodaki spotlar yapabilir.

GEOGRAPHİC'İN EN İYİSİ TÜRKİYE'DEN


National Geographic tarafından ‘doğa-yaban hayatı’, ‘gezi-kültür’ ve ‘insan’ olmak üzere 3 kategoride düzenlenen Uluslararası Fotoğraf Yarışması’nın sonuçları Washington’da açıklandı.
Yarışmada Erdal Kınacı, ‘insan’ kategorisinde birinciliğe layık görüldü. Yarışmanın Yalçınlar’ın sponsorluğunda gerçekleşen Türkiye ayağında ‘insan’ ve ‘doğa-yaban hayatı’ kategorilerinde Erdal Kınacı ile ‘gezi-kültür’ kategorisinde Mehmet Doruk birinci olmuştu. Uluslararası finalde büyük ödüle layık görülen Erdal Kınacı, Washington’da bulunan National Geographic Society Merkezi’ne, tüm masraflarının karşılanacağı bir gezi kazandı. Şimdiye kadar dört kişisel sergi açan Kınacı, İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu ve sağlık sektöründe idari bir görevde bulunuyor.

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

İnternetin en çok 'tık'lanan siteleri

İnternet 15 yaşına bastı. İngiliz Observar gazetesi ise 15'inci yıl şerefine dünyayı değiştiren 15 web sitesini şöyle sıraladı:
1) eBay.com: 1995'te kuruldu ve 168 milyon kullanıcısı var. Müzayede yapılıyor, silahtan hayvana kadar her şey satılıyor.
2) wikipedia.com: 2001'de kurulan siteyi 912 bin kişi ziyaret ediyor. Site bedava ansiklopedi hizmeti veriyor. Edit edilmek üzere herkesin yazı göndermesi serbest.
3) napster.com: 1999'da kurulan siteye 500 bin kişi üye. Yasadışı şekilde müzik paylaşımı yapan site, müzik şirketlerinin tepkisini çekiyor. 2001'de kapatıldı, sonra üyelik sistemi geliştirerek yeniden açıldı.
4) youtube.com: Video paylaşımı hizmeti verilen site 2005 yılında kuruldu. Günde yaklaşık 100 milyon kişi sitede klip izliyor.
5) blogger.com: 1999 yılında kurulan sitenin 18.5 milyon ziyaretçisi var. İnsanlar günlüklerini ve makalelelerini yayınlıyor.
6) friendsunited.com: 1999'da kuruldu. 15 milyon kullanıcısı olan site eski okul arkadaşlarını yeniden bir araya getiriyor.
7) drudgereport.com: 1994'te kurulan haber sitesi her gün 8-10 milyon sayfa görüntülüyor. 1998'de Monica Lewinsky skandalını flash haber olarak duyurdu.
8) myspace.com: 2003'te kurulan sitenin 100 milyon kullanıcısı var. Kendi sayfanızı yaratarak insanlarla buluşabiliyorsunuz.
9) amazon.com: 1994'te kurulan sitenin 250 ülkeden 35 milyondan fazla müşterisi var. Sitede kitap, CD, DVD satışı yapılıyor.
10) slashdot.org: Rob Malda'nın 1997'de kurduğu siteye ayda 5.5 milyon kişi giriş yapıyor. Site teknoloji haberleri veriyor. Ayrıca, geniş bir forum alanı bulunuyor.
11) salon.com: 1995'te hizmete giren sitenin her ay 3.5 milyon kişi ziyaret ediyor. Sitede her türlü konuda makaleler var.
12) craigslist.org: 1995'te kurulan sitede her ay 4 milyar sayfa görülenebiliyor. Büyük şehirde yaşayanlar için ücretsiz seri ilan, emlak ve bilgi forum hizmeti veriyor.
13) google.com: Üniversite tezi olarak Larry Page ve Sergey Brin tarafından 1998'de kurulan siteyi her gün 1 milyar kişi ziyaret ediyor. Son olarak Oxford İngilizce sözlüğüne bile giren google, arama ve medya alanında devrim yarattı.
14) yahoo.com: 1994'te kurulan sitenin 400 milyon kullanıcısı var. Site e-mail, arama ve medya alanında hizmet veriyor.
15) easyjet.com: 1995'te kurulan site geçen yıl 30 milyon yolcuya hizmet verdi. Site ucuza uçak bileti satıyor.

Pazar, Ağustos 13, 2006

TAKSİMDE SİNEMA OKULU

İstanbul’un kültür ve sanat merkezi İstiklal Caddesi’nde yeni bir sinema-televizyon okulu açıldı. Okul, öğrencilerine Londra’daki ünlü sinema-tv okullarından Cavendish College diplomasını veriyor.
Okulun direktörü Yusuf Kaplan, “sinema eğitimine yeni bir soluk, sinema-televizyon ortamına da hem kalite, hem de canlılık getireceklerini” söyledi. BSF Akademi Sinema-TV okulunda sinema, televizyon ve reklam dünyasının tanınmış isimleri ve akademi dünyasının seçkin isimleri ders verecek.
SİNEMA-TV DÜNYASI CANLANACAKİstanbul’un kültür ve sanatın nabzını tutan İstiklal’de BSF Akademi bünyesinde Sinema-TV Okulu’nun açılışı bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruldu. BSF Akademi’nin binasında geçekleştirilen basın toplantısında ilk sözü alan BSF Akademi’nin Genel Müdürü Bilal Arıoğlu, BSF’nin kuruluş felsefesini, faaliyetlerini ve amaçlarını anlattı. Türkiye’deki sinema-televizyon eğitimine gözle görülür bir canlılık getirmeyi düşündüklerini belirten Arıoğlu, güçlü bir teknik altyapıya, saygın ve deneyimli bir eğitim kadrosuna sahip olduklarını ifade etti.Okulun başına medya dünyasının tanınmış isimlerinden Yusuf Kaplan’ı getirdiklerini söyleyen Arıoğlu şunları söyledi: “Yusuf Kaplan Hocamız, pek çok medyanın kuruluşuna öncülük etmiş bir isim. Türkiye’de televizyon dili konusundaki ilk kitabın yazarı. Ayrıca İngiltere’de uzun bir süre yaşayan Yusuf Kaplan Hocamız yüksek lisans öğrenimini Londra’da tamamladı ve medya sektöründe çalıştı. Bilgi Üniversitesi’nde lisan ve yüksek lisans düzeyinde dünya sineması, iletişim teorileri ve sosyal teori dersleri verdi. Yusuf Kaplan Hocamız, iyi bir eğitim programı ve güçlü bir eğitim kadrosu hazırladı.”
“SİNEMA-TELEVİZYON EĞİTİMİNE YENİ BİR SOLUK GETİRECEĞİZ”

BSF Akademi Sinema-TV Okulu’nun direktörü Yusuf Kaplan da “Türkiye’de sinema-televizyon eğitimine yeni bir soluk getireceklerini” söyledi.“Bunun için iyi bir eğitim programı, zengin bir teknik altyapı, güçlü bir eğitim kadrosu ve iyi bir akademik yöntemin şart olduğunu” belirten Kaplan: “Dünyanın gelişmiş ülkelerinde sinema-televizyon eğitiminin iki temel amacı vardır. Birincisi, sektöre genç sinemacılar ve televizyoncular kazandırmak. İkincisi de, özgün film dili ve özgün televizyon formatları geliştirilmesine olanak tanıyacak güçlü bir teorik ve pratik altyapı sunmak" dedi. "Dünyada sinemaya en büyük katkıları, sinema-televizyon okullarından yetişen sinemacılar yapmıştır" diyen Kaplan konuşmasını şöyle sürdürdü: "Mesela Yeni Amerikan Sineması’nın kurucuları Francis Ford Coppola ve Martin Scorsese gibi yönetmenler sinema okullarından mezundur. Amerikan sinemasının son kuşak yönetmenlerinden Tarantino da aynı sinema okulundan yani UCLA’den mezundur. Yine İngiltere’de, Fransa’da, Rusya’da film sanatının ve film dilinin gelişmesine en büyük katkıları yapan yönetmenler sinema okullarından mezundur. Üstelik, Londra, Moskova ve Paris’teki sinema okulları, Latin Amerika ve Afrika’da çığır açan öncü sinemacıları da yetiştiren okullardır. İşte biz, dünyada olan şey neden Türkiye’de de olmasın diyerek BSF Akademi bünyesinde Sinema-TV Okulu’nu açmaya karar verdik. Orta ve uzun vadede hem sinema ve televizyon dünyasına yeni bir soluk getirecek, hem de Türkiye’de birinci sınıf sinemacıların ve televizyoncuların yetişmesine olanak tanıyacak, özgün film dillerinin ve televizyon formatlarının geliştirilmesine katkıda bulunacak parlak ve heyecanlı bir sinemacılar ve televizyoncular kuşağı yetiştirmeyi hedefliyoruz.”
İYİ BİR MÜFREDAT

BSF Akademi Sinema-TV Okulu genel direktörü Kaplan “sinemaya ve televizyona yeni bir soluk getirebilmenin öncelikli yolu, güçlü bir eğitim programına ve zengin teknik altyapıya sahip olmaktan geçer” dedi. Kaplan şöyle konuştu: “Güçlü eğitim programından kastettiğim şey, teori ile pratiğin ustalıklı bir şekilde aynı anda verilebilmesidir. Teori, bir alanın temelini oluşturur. Temeli iyi atılmayan bir bina uzun süre ayakta duramaz. Teori, bir yol haritası sunar. Yol haritası olmayan insanlar, nereye, nasıl ve niçin gittiklerini ve gitmeleri gerektiğini bilemezler. Eğitimin pratik yanı ise bir yolculuktur. Yol haritası belirlenmiş bir eğitimden sonra yolculuğa çıkmaktır. O yüzden, temel eğitimsiz eğitim, temelsiz eğitimdir. Öğretilen alanın kapsamı, kapsama alanı ve gelecekte alabileceği şekiller çok özlü, anlaşılır bir şekilde öğretilmelidir. Alanın sınırları ve ufukları gösterilmelidir. Öğretilen alanda gerçekleştirilebilecek yeniliklerin, yeni atılımların nasıl gerçekleştirilebileceği gösterilmeli, genel bir ufuk çizgisi sunulmalıdır. Ondan sonra bu teorinin yanında güçlü bir pratik eğitim verilmelidir. Teknik altyapınız sağlamsa, güçlü bir eğitim kadronuz varsa, hem teorik, hem de pratik eğitimden maksimum sonucu alabilmeniz kolaylaşır. Ancak bundan sonra sektörü parlak sinemacılar, televizyoncular, reklamcıların yetiştirebilirsiniz.”
MEVLANA’NIN PERGEL METAFORU

Kaplan bütün teorik derslerin de uygulamalı ve proje tabanlı olduğunu belirterek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bütün sanat türlerinin olduğu gibi sinemanın da kaynağı bir ülkenin kültürel, sanatsal, estetik ve düşünsel birikimleridir. Klasik Hollywood Sineması, 2400 yıl öncesine giden Aristo’cu drama geleneğinden beslenir. Karakterlerin çizilişi, öykünün çatılışı ve ilerleyişi, izleyicinin film metinleriyle ilişkisi büyük ölçüde Aristocu dram geleneğine dayanır. Yine Avrupa sanat sineması, İncil’in labirentvari yapısından beslenir. Bugün Latin Amerika sineması, Afrika sineması, Çin, İran, Kore sineması gibi sinemaların önemli atılımlar gerçekleştirmelerinin nedenleri de, hem kendi kültürel kodlarını ve estetik ifade biçimlerini, hem de çağdaş kültürü çok iyi özümseyerek, oradan yaratıcı bir ruh üretebilmeleridir. Türkiye’de de hem bizim zengin kültürel dinamiklerimizi ve ifade biçimlerimizi iyi özümseyen, hem de çağdaş dünyayı iyi tanıyan kuşakların çok güçlü filmler yapacaklarını, dünyada ses getirebilecek film dilleri geliştireceklerini dünya sinemasına baktığımızda görüyoruz. O yüzden, eğitim anlayışımızdaki kalkış noktalarımızdan biri, Mevlana’nın pergel metafordur. Yani bir ayağımızı buraya sağlam bir şekilde basarak diğer ayağımızla bütün dünyaya açılmak. Sadece dışarıya açılmak, yalnızca taklitle sonuçlanır. Sonuçta ortaya özgün bir şey çıkmaz. Sadece içeriye kapanmak da, insanı körleştirir. Buradan da özgün bir şeyler çıkmaz. Ama hem kendi kültürel dinamiklerimize ve ifade biçimlerimize, hem de aynı anda bütün dünyaya açılmak, müthiş bir sinerji üretir. Buradan çok büyük işlere imza atabilecek parlak yetenekler çıkabilir. İşte biz iki dünyayı da iyi tanıyan, evrensel düşünen ve küresel işlere imza atacak, özgüveni yüksek bir sinemacılar ve televizyoncular kuşağı yetiştirerek, ülkemizin sinema ve televizyonda uzun vadede dünya sinemasına ve televizyonculuk anlayışına önemli katkılarda bulunacak önemli yenilikler, atılımlar ve yeni bir soluk getirmek istiyoruz.”
İNGİLTERE’DEN SİNEMA DİPLOMASI

Kaplan, sinema-televizyon eğitimine ne tür yenilikler ve katkılar yapacakları konusunda da şunları söyledi: “BSF Akademi Sinema-TV Okulu olarak Londra’daki Cavendish College’la ortaklaşa bir program yürütüyoruz. Cavendish College, bildiğiniz gibi, İngiltere’de sinema ve televizyon sektörüne önemli isimler yetiştirmiş okullardan biri. Çok iyi bir müfredatı var. BSF Akademi Sinema-TV Okulu’ndan mezun olacak genç arkadaşlarımız, aynı zamanda Cavendish College Diploması alacaklar. İsterlerse eğitimlerinin son yılını İngiltere’de bir üniversitede tamamlayabilecekler. Bu konuda Cavendish aracılığıyla İngiltere’deki üniversitelerden BSF’ye özel, dikkate değer indirimler yaptıracak anlaşmalar yapmış durumdayız. Okulumuzdan mezun olacak arkadaşlar, hem çok iyi bir İngilizce öğrenecekler; hem Cavendish College Diploması alarak isterlerse dışarıda sinema sektöründe çalışma ve akademide eğitimlerine devam etme olanağına kavuşacaklar.”
GÜÇLÜ BİR KADRO

BSF Akademi Sinema-TV Okulu genel direktörü Kaplan “sinemaya ve televizyona yeni bir soluk getirebilmenin öncelikli yollarından biri de güçlü bir eğitim kadrosuna sahip olmaktan geçer” dedi. BSF Sinema-TV Okulu olarak güçlü bir eğitim kadroları olduğunu belirten Kaplan şunları söyledi: “Okulumuzda sinema, televizyon ve reklam dünyasının öncü ve tanınmış isimleri ders verecek. Halit Refiğ, Feyzi Tuna gibi Türk sinemasının kurulmasında öncü roller oynayan önemli yönetmenler, Ömer Lütfi Mete, Salih Tuna gibi tanınmış senaristler, Mesut Mertcan gibi kendine özgü bir tarz ve “ses” sahibi sunucular var. Profesör Edibe Sözen gibi iletişim teorisyenleri var. Gürkan Zengin gibi televizyon haberciliğinde ve haber programcılığında dil ve tarz geliştirmiş parlak televizyoncular, Semih Kaplanoğlu gibi genç kuşak yönetmenler, Aşkın Sağıroğlu ve Alparslan Bozkurt gibi utsa kamera, ışık ve ses uzmanlarımızı da zikretmek isterim. Ayrıca Türk sinemasının ve televizyon dünyasının yıldız isimleri de kadromuzda olacak. Bu isimleri önümüzdeki haftadan itibaren duyuracağız.”
“ZENGİN BİR TEKNİK ALTYAPI”

Kaplan, BSF Akademi Sinema-TV Okulu’nda herkesin bütün teknik cihazları kullanacağını, bütün derslerin uygulama-tabanlı verileceğini söyleyen bu konuda da iddialı konuştu: “Öğrenci sayımız sınırlı olacak. Dersliklerimiz 12-15 kişi’yi geçmeyecek. Zaten toplam 120 kişi alacağız. Kaliteyi yükseltmek ve bütün katılımcılarımızın her şeye bizzat katılmalarını sağlayabilmek amacıyla katılımcı sayısını sınırlı tuttuk. Okulumuzda zengin bir teknik altyapı var. 35 mm, 16 mm film kameraları da var; çeşitli televizyon kameraları da var. Işık, ses gibi diğer teknik donanmlarımız da bir hayli zengin. Ayrıca animasyon konusunda da çok iddialıyız. Zengin bir teknik altyapı, sınırlı sayıda öğrenci ve güçlü bir eğitim kadrosuyla herkesle teker teker ilgilebileceğimiz keyifli bir eğitim ortamı oluşturacağız.”
“HERKESE İYİ İŞ BİR İŞ İMKANI”

“Geleceğin sinemacıları, geleceğin televizyonları, geleceğin yönetmenleri” sloganıyla yola çıktıklarını söyleyen Kaplan, “herkese iyi bir iş imkanı sunacak bir eğitim” vereceklerini belirterek şöyle konuştu: “Hem okulumuzdaki teknik altyapımızın zengin olması; hem de Türkiye’deki pek çok televizyona program yapan, dizi çeken, belgeseller üreten 20’ye yakın yapım şirketiyle ortaklaşa çalışıyor olmamız, katılımcıların iyi yetişmesini, öğrenim görürken çok iyi bir pratik yapmalarını kolaylaştıracak bulunmaz bir imkan. Katılımcılarımızın hepsi öğrenimleri sırasında bu projelere katılabilecekler. Daha okul bitmeden iyi iş olanaklarına kavuşmuş olacaklar.”
BSF AKADEMİ PLATFORM OLACAK

BSF Akademi Sinema-TV Okulu direktörü Kaplan, sinema, televizyon ve diğer kültür ve sanat alanlarında periyodik olarak düzenleyecekleri film gösterileri, söyleşiler, konferanslar ve atölye çalışmalarıyla sinema-televizyonla ilgili sorunlarda platform oluşturmayı ve okulu platform haline getirmeyi düşündüklerini belirtti. Okulun 6 Ekim’de başlayacak eğitim yılını, Atıf Yılmaz ve Bülent Oran’ı anma programlarıyla açacaklarını söyleyen Kaplan, bu konuda da şu açıklamalarda bulundu: “BSF Akademi’de düzenli ve özel toplu film gösterimleri düzenleyeceğiz. Sinema, televizyon ve reklam dünyasının öncü isimlerini okulumuzda katılımcılarımızla buluşturacağız. Katılımcılarımız, onlarla çalışmaları konusunda söyleşiler gerçekleştirecekler. Türk sinemasının, televizyonun ve diğer sanat türlerinin sorunlarının tartışılacağı düzenli panel ve konferanslarla bu konularda geniş tabanlı, bütün kesimlere açık bir platform oluşturmayı ve platform haline gelmeyi düşünüyoruz.”

Cumartesi, Ağustos 12, 2006

Polise 10 YTL rüşvet teklif etti, iki yıl hapse mahkûm oldu

Kadıköy'de yasak yerde yolcu indirirken trafik polisine yakalanan 20 yıllık taksici Hüseyin Suna, ceza keseceğini söyleyen polise rüşvet teklif edince hayatı değişti.
“Başka param yok, idare et, ceza yazma. Sabahtan akşama kadar çalıştım. Çocukların rızkını sana veriyorum. Al çayını çorbanı iç.” diyerek ruhsatın arasına koyduğu 10 YTL'yi polise uzatınca aralarında tartışma başladı. Çevredekiler de karışınca polis memuru elindeki 10 YTL'yi havaya kaldırarak herkese gösterdi.

Asayiş polislerinin de olaya müdahale ettiği sırada Filiz Doğan isimli kadın da polislere hitaben ‘Zaten hepiniz rüşvet alıyorsunuz.' diyerek bağırdı. Rüşvet teklif eden taksici ile Filiz Doğan gözaltına alındı. Doğan serbest bırakılırken, Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı taksiciyi tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk etti. Rüşvet olarak verilmek istenen 10 YTL'ye el konuldu ve taksici Suna delilleri yok edebileceği, tanıklara baskı yapabileceği gerekçesiyle tutuklandı.
15 gün hapis yattıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilen taksiciyi şoke eden haber 4 ay sonra geldi. Hüseyin Suna, Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ceza, para cezasına çevrilerek ertelenirken taksici suç işlediğini kabul ediyor ve ekliyor: “Allah kimseyi cezaevine düşürmesin.”
Emniyet Genel Müdürlüğü yetkilileri, davanın sonucunun kendilerini de mutlu ettiğini belirtiyor. Polisin üzerindeki sözde ‘rüşvetçi' lekesinin silinmesinde önemli etkisi olacağını belirten Genel Müdürlük yetkilileri, “Bu konuda polise karşı oluşagelmiş kötü bir izlenim var. Birkaç kişinin kendini bilmez hareketleri bu sonucu doğurmuş.
Bunu tüm polis camiasının üzerine yıkmak hoş değil.” diye konuştu. Daha önce de birçok polisin konuyla ilgili soruşturma geçirdiği; ancak tespit edilmesine rağmen hiçbir vatandaşın aynı muameleye maruz kalmadığı kaydedildi. Türk Ceza Kanunu’nun rüşvetle ilgili (TCK) 252/1 maddesinde şu ifadeler yer alıyor: Rüşvet alan kamu görevlisi, dört yıldan on iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Rüşvet veren kişi de kamu görevlisi gibi cezalandırılır. Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.

Perşembe, Ağustos 10, 2006

İşte Liderlerin sevdiği şarkıların dili

Dün bir köşe yazarı tarafından gündeme getirilen Siyasi Parti liderlerinin sevdiği şarkıları, Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz yorumladı.
Ah bu şarkıların gözü kör olsun!/ M. Y. Yılmaz-Hürriyet
AKŞAM’ın kulis yazarı Deniz Güçer dün köşesinde "liderlerin en çok sevdiği şarkıları" yazdı. Liderlerin sevdiği şarkıları okurken gülmeme engel olamadım.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın en sevdiği şarkı "Lale Devri" imiş ki Başbakan’ın "dünya görüşü" dikkate alındığında daha da bir anlam kazanıyor: Lale Devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş!

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ise Yavuz Bingöl’ün "Bekle Buğday" şarkısını seviyormuş: "Bekle kar altında kalan buğday tanesi / Başını dik tutabilirsen boy vereceksin" diyen şarkı da Baykal’ın yıllardır gerçekleşemeyen ve gerçekleşebileceğini de hiç sanmadığım başbakanlık heveslerini anlatıyor sanki.

DYP Lideri Mehmet Ağar’ın şarkısı ise "Haydi Abbas, vakit tamam"mış ki Ağar’ın duygularına tam uymuş gibi.

ANAVATAN Lideri Erkan Mumcu, Neşet Ertaş’ın "Neredesin sen" türküsünü seviyormuş. Mumcu’nun aradığı kişiyi Beykoz Konakları’nda bulduğu da geçen haftanın önemli haberleri arasındaydı.

MHP Lideri Devlet Bahçeli, Ferdi Tayfur’dan "Ben de özledim ben de"yi tercih ediyormuş. İnsan bir kere ele geçirdiği iktidarı komplo teorilerine inanıp erken seçimle kaybederse elbette böyle "çığırır" diye düşündüm!

SP Genel Başkanı Recai Kutan’ın şarkısı ise tam partisine göre: "Senden bilirim bana fayda yok ey gül!" Ne zaman partisi iktidara gelecek gibi olsa, Necmettin Hoca, Kutan’ın koltuğunu geri alıyor çünkü.

DSP Genel Başkanı Zeki Sezer’in şarkısı ise sanki Bülent Ecevit’e söyleniyor gibi: "Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın!"

Liderlerin sevdikleri şarkıları okurken "her insan kendi iç sesinin söylediği şarkıyı sever" sözünü bir kez daha hatırladım.



08.08.2006 10:07

Uzaktan kalp kontrolü

Kalp hastalıkları tedavisi için artık kablosuz kalp monitörleri devrede. Yeni 'teletıp' teknolojisinin son icadı olan ve ABD'de 3 binden fazla kalp hastasının kullandığı sistem, göğse yerleştirilen bir defibrilatör ve hastanın hemen yanı başında duran kablosuz monitörden oluşuyor.
Defibrilatörün monitöre gönderdiği sinyaller kalp hareketlerini kontrol ederken, hastane personeli de şifreyle korunan bir internet sitesi aracılığıyla, hastanın kalbindeki problemlerden anında haberdar oluyor. Kalp düzeninde sorun ortaya çıkarsa hastane personeli elektronik sinyallerle uyarılıyor. Kalp ritmi düştüğü ya da durmaya yaklaştığı an ise defibrilatör şok vererek kalbi eski ritmine döndürüyor. İki kez kalp krizi geçiren 76 yaşındaki George Harrison, başucundaki gri plastik kutucuk sayesinde kötü süprizlere karşı hazırlıklı ve rahat. Harrison sistemi fantastik olarak tanımlıyor. Onu en çok heyecanlandıransa sistemin uyurken bile kendini güvende hissetmesini sağlaması.
Yüz yüze muayenenin yeri başka
Peki yöntem yüz yüze kontrollerin yerini alabilir mi? Uzmanlara göre, teknoloji ne kadar ilerlese de klinik ziyaretleri doktorla hastayı bire bir görüştürdüğü için hâlâ önemli. Ancak hastanın evinden ayrılmadan sık sık kontrol edilebilmesi de büyük bir gelişme. Kablosuz monitörler, doktora hastanın durumu hakkında, muayene sırasında aldıkları verilerden daha sık ve kolay bilgi sağlıyor. Doktorlar uzaktan yönetilen sistemlerin ileride hastalığın teşhisinde de kullanılabileceği fikrinde.

İnternet resmen h@st@lık!

E-postalarını okuyamayınca içi içini yiyenler, günde 3-4 saatini internette geçirip normal işlerini yapamayanlar tehlikede... Balıklı Rum Hastanesi artık "internet bağımlıları"nı da tedavi ediyor!

Günde en az 3-4 saat internetteyseniz, her geçen gün de bu süre artıyorsa, e-postalarınızı kontrol edemediğinizde içiniz içinizi yiyorsa, iş dönüşü evinizde geç vakitlere kadar internette sohbetten başınızı kaldıramıyorsanız, siz de bir "internet bağımlısı" olabilirsiniz.Balıklı Rum Hastanesi Anatolia Klinikleri Madde Bağımlılığı Birimi Klinik Sorumlusu Dr. Gültürk Köroğlu, internetin yaygınlaşmasıyla bağımlılığın da ivme kazandığını, "İnternetten çıkamıyorum" şikâyetiyle hastaneye çok sayıda kişinin başvurduğunu söyledi.Ciddi bir hastalık"İnternet bağımlılığı"nın ciddi bir "hastalık" olduğunu ve her bağımlık gibi özünde kişinin "haz" arayışının yattığını belirten Dr. Köroğlu, internette geçirilen zamanın bir süre sonra gerçek hayata tercih edilmesiyle patlak verdiğini vurguladı.Köroğlu, başvuranların 5-50 yaş arasında olduğunu belirterek, "Bize en sık internet oyunları nedeniyle derslerini ihmal eden çocuklar getiriliyor. Onları erişkinlerde işte ya da evde ihtiyacından fazla bilgi için sörf yaparak zaman harcayanlar, internetten alışveriş bağımlıları ve sürekli tanımadığı insanlarla chat yapanlar takip ediyor. Normal yaşamda ilişki kurmakta zorlananlara sanal dünyada ilişki kurmak daha kolay geliyor" dedi.İnternet bağımlılığının tedavisi mümkün bir hastalık olduğunu ifade eden Dr. Köroğlu, " Bir madde bağımlılığı olmadığından tamamen kesilmesi acımasızlık olur" diye konuştu.

6 aylık matematikçi bebekler

Deneyde bebeklere bir kukla şovu izlettirildi. Programda kuklaların sayısı artırılıyor ve azaltılıyor, bu sayede bebeklerin toplama ve çıkarma işlemlerine reaksiyonları ölçülüyor. Önceki araştırmalar karar vermenin ve işlem yetisinin çocuklukta 2 buçuk yaşından sonra gelişmeye başladığını varsayıyordu.
İzletilen videoda, ilk önce iki adet kukla görünüyor. Şov sonunda bir kukla ekrandan çıkıyor ve bir kukla kalıyor. Bu aşamada, ekran karartılıyor. Ekran yeniden aydınlandığında bir test başlıyor, bir ekranda tek bir kukla gösterilirken, diğer ekranda iki kukla birden gösteriliyor. Deneyde bebeklerin eksilen bir adet kuklayı fark edip fark etmediklerini ortaya çıkarılması hedefleniyor.

DOĞRU CEVAP; 2 - 1 = 1
Bebekler, iki kuklalı ekrana 8.04 saniye bakıyor, tek kuklalı ekrana ise 6.94 saniye bakıyor. Tek kuklalı ekran 2-1=1 işleminin karşılığı iken, iki kuklalı ekran matematiksel olarak ‘yanlış’ sayılıyor. Bu aşamada, bebeklerin iki kuklalı ‘yanlış’ sonucu içeren ekrana bakmaları bu yanlışlığı fark etmeleri ve bunu anlamaya çalıştıkları şeklinde yorumlanıyor. Tek kuklalı ekrana daha kısa süre bakmaları ise, bebeklerin doğru sonucu daha çabuk algıladıkları şeklinde değerlendiriliyor.Deney sırasında bebeklerin kafalarına 128 adet sensör yerleştirildi. Bu sensörler beyindeki nörolojik faaliyetleri sinirlerden algılayarak bilgisayara aktarıyor. Yapılan analizlerde, bebeklerin matematiksel işlemler sırasında beyin faaliyetlerinin yetişkinlerin aynısı olduğu tespit edildi.
MATEMATİK YETİSİ ÇOK ERKEN GELİŞMEYE BAŞLIYOR
Araştırma ekibinin başkanı Oregon Üniversitesi uzmanı Michael Posner, deney sonuçlarının bebeklerle yetişkinlerin matematiksel işlem süreçlerinin özdeş olduğunu, beyin anatomisinin bebekliğin çok erken evresinde veya ana rahminde şekillendiğini vurguluyor. Posner, “Deney, insanlardaki yargı koyma yetisinin bebekliğin en erken döneminde gelişmeye başladığını gösteriyor” diye konuştu. Önceki araştırmalar karar vermenin ve işlem yetisinin çocuklukta 2 buçuk yaşından sonra gelişmeye başladığını varsayıyordu.Kaynak: Araştırma, ABD Bilimler Akademisi’nin yayın organı Proceedings of the National Academy of Sciences mecmuasında yayımlanmıştır.

Pazar, Ağustos 06, 2006

Dev plazma Türkiye'ye gelecek


Özel bir sunumla CeBIT Bilişim Eurasia fuarına hazırlanan Tekofaks, Panasonic’in yıldız ürünü, 103 inç (262 cm) ekrana sahip “dünyanın en büyük Full HD plazmasını” sergileyecek. Ar-Ge çalışmalarının gücünü ve plazma teknolojisinin geldiği son noktayı görmek isteyenler yaklaşık 2,5 metre boyundaki rekor plazmayı CeBIT süresince yakından izleyebilecekler. Tekofaks Panasonic’in 7. Hol’deki 396 metrekarelik standında, “yaşama dair fikirler” (ideas for life) felsefesiyle, evden ofise yaşamın her alanında, hayatı kolaylaştıran ve artı değer katan ürünleri sergilenecek. Bu yıl fuarda tüketiciler ile buluşacak Panasonic markalı ürünler arasında, 103 inçlik dünyanın en büyük Full HD plazması, Panasonic’in ilk SLR dijital fotoğraf makinesi LC1, 222 saate kadar yüksek kaliteli kayıt fırsatı sunan DVD kaydedicisi DMR-EH65 ve işitme zorluğu çekenler için tasarlanan dünyanın ilk “Bone Conduction” teknolojisine sahip DECTKX-TG 7170 telefonu ziyaretçilere sergilenecek.

Fatih Tekke ilk golünü attı

St. Petersburg'daki Petrovskiy stadında Zenit ile Yaroslavl'ın Şinnik takımları arasındaki maça taraftarlar yoğun ilgi gösterirken, statta boş koltuk kalmadığı açıklandı.
Maç öncesinde sunucu Zenit futbolcularını teker teker tanıtırken, Fatih Tekke'nin adını en sona bıraktı. Sunucu, ''Fatih'' dedikten sonra stattaki bütün seyirciler hep bir ağızdan ''Tekke'' diye bağırarak alkışlarla tempo tuttular.
Tribünlere seyircilerin Türkçe ''Hoş geldin Fatih Sultan Tekke'' yazılı pankart astığı dikkat çekerken, Tekke ilk yarıyı yedek kulübesinden izledi. Karşılaşmanın ilk yarısı golsüz tamamlanırken, eşitlik ikinci yarının başında oyuna giren Fatih Tekke'nin 69. dakikada attığı şık gol ile bozuldu. İlk yarısı golsüz tamamlanan maçın ikinci yarısında Fatih sahaya çıktı. Fatih, maçın 69. dakikasında kornerden gelen bir ortayı iyi değerlendirerek Zenit forması altındaki ilk gölünü attı. Karşılaşma, Fatih Tekke'nin attığı tek golle Zenit'in 1-0 üstünlüğüyle tamamlandı. Zenit'in teknik direktörü Dick Advocat, karşılaşmadan sonra düzenlediği basın toplantısında, Tekke'nin oyununu nasıl bulduğuna dair bir soruya, ''Benim için tek bir futbolcunun oynadığı oyun önemlideğil. Benim için takım oyunu ve bu oyunun sonucu önemlidir. Takım oyunun sonucundan memnun kaldım. Ancak gelecekte daha da iyi oynamamızgerekiyor'' karşılığını verdi. Advocat, ''Türk golcü Gökdeniz Karadeniz'in de Zenit'e transfer olacağı yolunda haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz?'' şeklindeki birsoru üzerine de ''O hangi takımda oynuyor? Ben öyle bir futbolcu tanımıyorum. Doğru söylüyorum'' diye konuştu. Fatih Tekke de karşılaşma sonrası yaptığı açıklamada, ''İlk golümden çok memnunum. Şimdi 60 gol daha atmam gerekiyor'' şeklinde espri yaptı. Zenit'in takım dilini bilmediğinden dolayı zorluk çektiğini belirten Tekke, ''İlerleyen maçlarda bu sorunumun üstesinden geleceğimi düşünüyorum'' diye konuştu.

Belediyeler kirvelik yarışına girdi

Son yıllarda belediyelerin düzenlediği toplu sünnet organizasyonları moda oldu. İlk olarak Refah Partili belediyelerin başlattığı toplu sünnet geleneği, birkaç yıl içinde ülke geneline yayıldı.
Hemen hemen tüm partilerden belediyeler artık ilçelerinde toplu sünnet kampanyası düzenliyor. İstanbul’da bu yaz Bağcılar Belediyesi 2 bin 700, Gaziosmanpaşa Belediyesi 2 bin, Küçükçekmece bin 560, Bahçelievler Belediyesi bin 500, Esenler Belediyesi bin, Sarıyer Belediyesi 650, Üsküdar, Tuzla ve Bayrampaşa belediyeleri 500’er, Kıraç Belediyesi 300 çocuğu sünnet ettirdi. Ankara Büyükşehir Belediyesi ise 4 bin çocuğun erkekliğe adım atmasına sponsor oldu.
Sünnet operasyonları hastane ve kliniklerde 30 YTL’den başlayarak, 500 YTL’ye kadar çıkıyor. Belediyeler ise düzenledikleri sünnet kampanyalarında vatandaşlardan ücret almıyor. Üstelik çocukların kıyafetleri de belediyelerce karşılanıyor. Sağlık Bakanlığı’nın toplu sünnet genelgesine göre bir günde 50 çocuktan fazlasının sünnet edilmesi yasak. Ayrıca sünnet yapma yetkisi bulunan bir kişi günde en fazla 8 sünnet yapabiliyor. Bu kurallara rağmen bazı belediyelerin kampanyalarında bir günde yüzlerce çocuk sünnet ediliyor. Bazı belediyeler, sünnetleri hastane ve kliniklerde yaptırırken, stadyumlarda gerçekleştirilen gelişigüzel sünnetlerde ise çocuklar enfeksiyon kapma riskiyle karşı karşıya kalıyor.
Türkiye’de ücretsiz sünnet kampanyaları konusunda rekor Bağcılar Belediyesi’nde. İlk ücretsiz sünnet geleneğini başlatan belediye, 14 yılda 38 bin çocuğu sünnet ettirdi. Bağcılar Belediyesi Sağlık İşleri Müdürü Osman Güneş, yoksul vatandaşlara hizmet için yapılan ücretsiz sünnetlerin mutlaka sağlık kuruluşlarında tertip edilmesi gerektiğini belirtiyor. Belediye olarak 1996 yılından beri toplu sünnet yaptırmadıklarını ifade eden Güneş, “Anlaştığımız hastanelere günde 50’şer çocuk gönderiyoruz. Ayrıca cerrahlar ve ürologlar dışında hiç kimseye sünnet yaptırtmıyoruz.” diyor. Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Uzmanı Opr. Dr. Ömer Sarılar da bir arada yapılan sünnet işlemlerinde enfeksiyon ve yanlış kesim riskinin arttığını vurguluyor. Sarılar, özellikle hepatit B ve C mikroplarının bu tip operasyonlar sırasında bulaşabildiğini dile getiriyor. Toplu sünnetlerde vakitten tasarruf için ‘havya’ denilen yöntemin kullanıldığını kaydederek, “Bisturi kullanılarak yapılan sünnet 15 dakika sürüyor. Havyayla ise 3-4 dakikada yapılabiliyor. Bisturiyle sünnette yanlış yapsanız bile düzeltme imkanı oluyor; ama deriyi yakarak kesim yapılan havya yönteminde bu mümkün değil.” diyor. Dr. Sarılar, belediyelere sünnet konusunda şu tavsiyede bulunuyor: “Hastane ve kliniklerle anlaşılarak çocuklar belli bir program dahilinde ve randevulu şekilde gönderilmeli. Sünnetler, ameliyathanelerde hijyen kurallarına uygun şekilde ve bu konuda uzman kişiler tarafından yapılmalı.” Esenler Hayat Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Nuri Şen ise cerrahi tekniklere uygun olmayan sünnetler sebebiyle çocuklarda çeşitli sorunlar görüldüğünü belirtiyor.

Cumartesi, Ağustos 05, 2006

İSTANBUL'DA BÖYLE BİR YER VAR

İstanbul'un Marmara Denizi'ndeki incileri olarak da bilinen Adalar'ın en popüleri Büyükada... Kışları sessiz olan ada sokaklarında, nal sesleri duymaya başlarsanız, yaz başlamıştır Adalar'da. Sayfiye mekanlarını keyif ve imrenerek seyre dalan ziyaretçileri taşır çoğunlukla nostaljik faytonlar, yeşillikler içerisindeki tarihi köşkler, yalılar, kiliseler olabildiğince ağaç ve yeşillikler çağırır hep Ada'nın iyotlu temiz havasını içine çekmek isteyenleri. İstanbul'dasınızdır ama uzaklardasınızdır aslında, çünkü bir başkadır adaların havası. Aya Nikola Butik Pansiyon & Cafe Restaurant "İstanbul'da böyle bir yer mi var?" diye soranlara cevap veriyor. Bostancı'dan ister şehir hatları vapuru ister deniz otobüsleri veya yaz aylarında sık çalışan motorlar ile yaklaşık 25 dakika sürüyor Büyükada, dilerseniz Sirkeci'den de vapur var. Büyükada iskelesinden sol tarafa fayton ile 10 dakika veya yürüyerek 25 dakikada gidiliyor. Özel tekneniz var ise direkt yanaşabilirsiniz Aya Nikola'nın iskelesine. Denizi kucaklayan ve Sedef Adası manzaralı bir bahçeye iniyorsunuz merdivenlerden. Yaklaşık 100 kişilik oturma düzeni olan ahşap masa ve sandalyelerle dolu bir restoran karşılıyor sizi, manzaradan alamıyorsunuz kendinizi, bir kahve içmeye oturuyorsunuz belki de ama deniz kokusu ve açık hava açlığınızı hissettiriyor size, Akdeniz ve Ege mutfağının esintileri ile zeytinyağlı lezzetler, taze balıklar veya ızgaralar var. Temiz havadan veya içtiklerinizden etkilenip yorgun düşerseniz geceyi geçirebilirsiniz burada, çünkü 11 tane şirin pansiyon odasından biri sizi ertesi sabaha kadar dinlendirmek için bekliyor, uyurken manzara olarak denizden başka hiçbir şeyi göremeyeceğiniz kadar güzel dizayn edilmiş. Kendinizi su üstünde ama sanki bir evde buluyorsunuz, sabah kalktığınızda hemen önünüzdeki iskeleden denize girebilir, sonra ahşap iskelede şezlongların üzerinde güneşlenerek tembellik yapmaya devam edebilirsiniz. Aya Nikola Butik Pansiyon yaz kış açık.

TÜRK OKUR PROFİLİ

Türk okuru, son yıllarda tarih kitaplarını elinden düşürmüyor. İnternette kitap satışı yapan İdefixe'in araştırmasına göre, Türk okuru, tarihi anlatan roman ve araştırmaları tercih ederken, Türkiye'nin en çok okuyan ilinin de İstanbul olduğu ortaya çıktı. Hangi iller hangi kitapları okuyor, en çok talep hangi kitaplara? İşte araştırmanın sonuçları...
“Idefixe”, 6 aylık satış rakamlarını kapsayan “Türkiye Ne Okuyor?” adlı bir araştırma yaptı. Şehre satılan kitap adedi, toplam satılan kitap sayısı, şehir nüfusu ve toplam nüfusu baz alarak yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, en yüksek okuma oranı İstanbul'da, en az kitap satışı ise Gümüşhane'de ortaya çıktı.
Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Bilecik, Bursa, Edirne, Eskişehir, Kocaeli ve Tekirdağ en çok okuyan diğer iller oldu. Ardahan, Bayburt, Iğdır, Kırıkkale ve Mardin de internette kitap alımında alt sıraları paylaşan iller olarak belirlendi.

EN ÇOK TALEP SINAV VE TARİH KİTAPLARINA
İnternetten en çok satılan kitaplar listesinde, İlber Ortaylı'nın ”Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek”, Emre Kongar'ın “Tarihimizle Yüzleşmek”, Turgut Özakman'ın “Şu Çılgın Türkler”, Ahmet Ümit'in ”Kavim” ve Attila İlhan'ın “Gazi Paşa”sı ilk sıraları aldı.
Kişiye karakteri hakkında neşeli ipuçları veren “Kokoloji” ile Elif Şafak'ın “Baba ve Piç” adlı eseri de listelerin üst sıralarında.
Ders kitapları, okullarda önerilen klasikler, iş sınavlarına hazırlık kitapları, yemek kitapları, diyet kitapları, Nasrettin Hoca fıkraları, bilimsel kitaplar ve hatta Zagor serileri de okurun ilgisini çeken kitaplardan.

HANGİ İL NE OKUYOR?
Araştırmaya göre, bazı illerde en çok okunan kitaplar şöyle: -Adana: Yüzyılın Aşkları (Can Dündar), Kırmızı Bisiklet (Can Dündar), Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek (İlber Ortaylı)
-Ankara: Vücudun Şifresi 10 Günde 15 Kilo (Halil Kargulu), Baba ve Piç (Elif Şafak), Gazi Paşa (Attila İlhan), Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek (İlber Ortaylı), Tarihimizle Yüzleşmek (Emre Kongar), Kavim (Ahmet Ümit), Ölüler de Konuşur (William R. Maples)
-Antalya: Büyük Deniz Yükseliyor (Uygar Şirin), Tarihimizle Yüzleşmek (Emre Kongar), Kavim (Ahmet Ümit), Böcekler (Laurence Mound), Kokoloji (Isamu Saito, Tadahiko Nagao), Şu Çılgın Türkler (Turgut Özakman), Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek (İlber Ortaylı)
-Balıkesir: Nasıl Okudum (Tevfik Sağlam), Şu Çılgın Türkler (Turgut Özakman), The Türkler (Yalçın Pekşen), Yüzyılın Aşkları (Can Dündar), Baba ve Piç (Elif Şafak)
-Bartın: Şu Çılgın Türkler (Turgut Özakman), İshak (Onat Kutlar), Mağara (Jose Saramago)
-Bilecik: Aşk Neyin Kısaltması? (Tuna Kiremitçi), İktisat Test Bankası 1000 Soru ve Açıklamalı Yanıtları-Meslek Sınavlarına Hazırlık (Rahmi Yamak), Ferrari'sini Satan Bilge (Robin S. Sharma)
-Bursa: Oktay Usta'nın Mutfağından (Oktay Aymelek), Sofie'nin Dünyası (Jostein Gaarder), Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek (İlber Ortaylı), Tarihimizle Yüzleşmek (Emre Kongar), Kokoloji (Isamu Saito, Tadahiko Nagao), Kavim (Ahmet Ümit)
-Denizli: Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı (Halil Seyidoğlu), Kokoloji (Isamu Saito, Tadahiko Nagao), Doğunun Kozmik Efsaneleri (Stepan Stulginsky), Tarihimizle Yüzleşmek (Emre Kongar)
-Diyarbakır: Walter Benjamin (Bernd Witte), Yeryüzü Halleri (Birhan Keskin), Papağana Silah Çekme! (Küçük İskender)
-Edirne: Başarı Rehberi (Oğuz Saygın, Adil Maviş), Tarihimizle Yüzleşmek (Emre Kongar)
-Erzurum: Şu Çılgın Türkler (Turgut Özakman), Radyo Dersleri (Michael Kaye, Andrew Popperwell)
-Eskişehir: Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek (İlber Ortaylı), Televizyon Temsil Kültür (Sevilay Çelenk), Habercinin El Kitabı
-Gümüşhane: Franny ve Zooey (Jerome David Salinger), Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi Bölüşüm, Birikim ve Büyüme (Erinç Yeldan), Şeytan Ayetleri Tartışması (Kolektif)
-Hakkari: Tarihimizle Yüzleşmek (Emre Kongar), The Mermaid and Other Tales (Hans Andersen), Güle Güle (Can Yücel)

İSTANBUL'DA “GAZİ PAŞA”
-İstanbul: Gazi Paşa (Attila İlhan), Yürüyen Karton Oyuncaklar (Magdalen Bear), Vücudun Şifresi 10 Günde 15 Kilo (Halil Kargulu), Çocuklar İçin Dünya Tarihi (Christer Öhman), Kumkurdu (Asa Lind), Bit Pazarı Büyüleri (Kelley Armstrong)
-İzmir: Ephesus (Emile L. Jarre), Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek (İlber Ortaylı), Her Şey Seninle Başlar (Mümin Sekman), Kavim (Ahmet Ümit), Dr. Jekyll ve Mr. Hyde (R. L. Stevenson), Kokoloji (Isamu Saito, Tadahiko Nagao)
-Kırıkkale: Amat (İhsan Oktay Anar), Sensiz Olmaz Çünkü... (Mehmet Coşkundeniz), İstanbul'da Bir Zürafa (Sunay Akın)
-Kocaeli: Amat (İhsan Oktay Anar), Seçme Hikayeler (Sait Faik Abasıyanık), Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek (İlber Ortaylı), Kokoloji (Isamu Saito, Tadahiko Nagao), Tarihimizle Yüzleşmek (Emre Kongar)
-Muğla: Avrupa Sorunu Avrupa Ne, Avrupalı Kim? (Perry Anderson, Peter Gowan), Bilgisayar Kurs Kitabı Office 2003, -Oyunun Kuralı (Leonardo Sciascia)
-Samsun: Tarihimizle Yüzleşmek (Emre Kongar), Atlantis (David Gibbins), Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek (İlber Ortaylı), Kokoloji (İsamu Saito, Tadahiko Nagao)
-Siirt: Kimsenin Konuşmadığı Dil (Eugene Mirabelli), Kavim (Ahmet Ümit), Yüzyılın Aşkları (Can Dündar)
-Şırnak: Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek (İlber Ortaylı), Tarihimizle Yüzleşmek (Emre Kongar)
-Tunceli: Bay Pipo: Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas (Soner Yalçın, Doğan Yurdakul), Binbaşı Ersever'in İtirafları (Soner Yalçın), Son Tapınak Şövalyesi (Raymond Khoury), Vur Emri Bir Asteğmenin Tunceli Anıları (Ümit Zileli), Güneydoğudan Öyküler (Hakan Evrensel), CIA Kürtleri: Kürt Devletinin Gizli Tarihi (Tuncay Özkan), 5. Tim “Güneş Doğsun İsteriz” (Abdullah Ağar)
-Zonguldak: Gazi Paşa (Attila İlhan), Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek (İlber Ortaylı), Türkiye'nin Ekonomik Krizi/Oluşumu ve Çıkış Yolları (Selim Somçağ)

İNTERNETE ULAŞIM SORUNU
İdefixe yetkilisi Özgür Topyıldız, bazı illerde internete ulaşım sorunu da yaşandığından kitap satışlarının düştüğünü söyledi.
Bu listeyi 6'şar aylık periyotlarla yaptıklarını anlatan Topyıldız, “Okuma oranının en yüksek olduğu il İstanbul. Okur, son dönemde en çok tarih kitaplarını tercih ediyor. Şu sıralarda da en çok Soner Yalçın'ın 'Efendi: Beyaz Müslümanların Sırrı' adlı kitabı satıyoruz” dedi.

Perşembe, Ağustos 03, 2006

(FB-GS) Cennetle cehennem arasında futbol maçi

Galatasaray futbol takımı oyuncuları ölmüş ve cennete girmişler. Hepsi de birbirinden yetenekli futbolcularmış.O günlerde cennetin baş meleğinin canı sıkılıyormuş.Şeytana çağırıp dedi ki; -Ey şeytan, Cennetle cehennem arasında bir futbol maçına var mısın? Şeytan güldü: -Boşuna yorulmayın, nasılsa ben kaznırım. Cennet meleği şaşırdı: -Ama nasıl olur? En iyi ve meşhur futbolcular burada. Şeytan sinsice bakarak dedi ki; -Ama fenerbahçe sayesinde bütün hakemler cehennemde benim emrimde!

2009’da uçan otomobiller trafikte

Amerikan Terrafugia şirketi tarafından geliştirilen ’Transition’ isimli hem karada hem havada gidebilen araç, gerekli tüm şartları yerine getirerek 2009 yılından itibaren piyasadaki yerini alacak.
Kişisel hava taşıtı olarak sınıflandırılan Transition, 150 bin dolar civarında fiyatıyla, kara ve hava ulaşımını birleştirerek yeni bir dönemi başlatıyor.20’nci ve içinde bulunduğumuz 21’inci yüzyılın en çok tercih edilen ulaşım aracı olan otomobiller, çok yakın zamanda sadece karayollarında değil aynı zamanda havada da ilerlemeye başlayacak. Yıllardır Hollywood’un bilim-kurgu filmlerinde görmeye alıştığımız uçan otomobillerin öncüsü 2009 yılında yollara çıkmaya hazırlanıyor. Hem otomobil hem de uçak olarak kullanılabilen ’Transition’ isimli konsept, sıradışı tasarımı ve gelişmiş teknolojisiyle kişisel ulaşımı çok daha kolay ve hızlı bir hale getirmeyi hedefliyor.
HAVADA 220 KİLOMETRE HIZ
Amerikan Terrafugia firması tarafından geliştirilen bu araç, karayollarında ilerleyebilmek için bütün kriterleri karşılıyor. Uçak modunda 8 metre 22 santimetrelik kanat açıklığına sahip olan Transition, kanatlarını katlayıp şehir içinde normal bir otomobil gibi kullanılabiliyor. En yakın hava alanına giderek, yanlara katlanmış durumdaki kanatlarını açıp kalkış yapabiliyor. Havada saatte maksimum 220 kilometre hızla gidebilen araç tam dolu depo ile 800 kilometre yol yapabiliyor. 195 kilogram taşıma kapasitesine sahip olan araç, günde 100 kilometreden fazla yol yapan kişiler için tasarlanmış.
100 KİLOMETREDE 8 LİTRE
Ulaşmak istenilen yere varıldıktan sonra uçak modundaki aracı otomobil moduna sokup kanatlarını katladıktan sonra şehir içindeki yollarda yolculuğa devam etmek mümkün. Böylece gidilen yerde ulaşım için araç kiralamaya gerek kalmıyor. Düşük yakıt tüketimine de sahip olan araç hem uçak hem de otomobil konumundayken 100 kilometrede 8 litrelik ortalama yakıt tüketimine sahip. Otoyol kullanımlarında da standart bir otomobilden hiçbir farkı bulunmayan araç havalandığında hafif spor bir uçağın özelliklerini sergiliyor. Kompakt boyutlardaki Transition’ı bir evin garajına park edebilmek mümkün.
EN MANTIKLI KONSEPT
Transition çok amaçlı kullanılabilen bir araç. Uçabilmesinin yanı sıra diğer otomobiller gibi sokaklarda rahatlıkla dolaşabilmesi de onu farklı kılıyor. Bu araç temelde iş adamlarının ulaşımla kaybettikleri zamanı en aza indirmek amacı ile tasarlanmış. Birçok mühendis tarafından bugüne kadar hazırlanan en doğru dürüst uçan otomobil konsepti olarak tanımlanan bu araç hem otomobil hem de uçak pazarlarından küçük de olsa pay kapmayı hedefliyor. Havalimanına gidip gökyüzüne yükselmek ve belirlenen noktaya indikten sonra, gidilmek istenen mekana araçtan inmeden karayoluyla ulaşmak. Bunların hepsini tek bir araçla yapmak gerçekten sıra dışı bir deneyim ve zamandan kazanç sağlıyor. Özellikle 160 ile 800 kilometre mesafeler arasında sürekli seyahat eden kişiler için tasarlanan bu konsept en mantıklı ulaşım seçeneği olarak görünüyor. 2008 yılında üretime başlanması planlanan bu aracın teslimi ise 2009 yılını bulacak. Bir düğmeye basarak kanatları açılıyorAraç uçak modunda iken, havalanabilmek için gerekli tüm sistemler devreye giriyor. Hafif spor bir uçağın özelliklerini sunan Transition, kolay kullanıma sahip. Araç aynı zamanda, bir otomobilde bulunan tüm standart güvenlik donanımlarını sunuyor. Ön ve arkaya yerleştirilen tamponlar 2.5 kilometre hıza kadar dayanıklı. Ayrıca aracın ön ve arkasında, çarpışma anında oluşan enerjiyi absorbe eden bir düzenek de bulunuyor. Yolcu güvenlik kafesi sağlam bir yapıya sahip. Araçtaki yolcu ve sürücü için hava yastıkları da bulunuyor. Katlanabilen kanatları sayesinde uçaktan, şehir içinde yol alabilen bir otomobil haline dönüşen Transition, araç modundayken bir SUV araç kadar yer kaplıyor. Bu da aracın ne kadar kompakt bir yapıda olduğunun en büyük kanıtı.Bir düğme ile kanatlarını açarak uçak moduna geçen araç, metal tavanlı coupe-cabrio otomobillerde olduğu gibi belli bir hızla giderken de bu işlemi gerçekleştirebiliyor. Uçak modunda kanatların açılmasından sonra motorun ürettiği güç, tekerleklerden alınarak yolcu kabininin arkasındaki pervaneye aktarılıyor. Şehir içinde otomobil konumundayken, sürücü ehliyeti ile kullanılabilen araçla uçak modundayken kalkış yapabilmek için pilot lisansına sahip olmak gerekiyor. Aracın oturma düzeni ise iki kişilik spor otomobillerde olduğu gibi yan yana tasarlanmış. 457 metrelik pist gerekiyorAracın içinde, havacılık için gereken haberleşme sistemlerinin yanı sıra gelişmiş bir müzik sistemi de bulunacak. Standart olarak GPS yer belirleme sistemini kullacak olan araç, elektronik ağırlık ve denge hesaplayıcısı sayesinde de pilota kullanım sırasında kolaylık sağlıyor. İç mekanda sunulan bacak mesafesi, bir SUV ile eşdeğerde. Rüzgarsız bir havada uçarken 190 km/s hız ile 800 kilometrelik bir menzil sunan Transition, daha düşük hızlarda 1200 kilometrelik menzile dahi ulaşabiliyor. Araç kalkış yapabilmek için ise 457 metre uzunluğunda bir piste ihtiyaç duyuyor. 600 kilogram ağırlığındaki araç, 100 beygir gücündeki motor ile hareket ediyor. Transition, en az bin 66 metre yükseklikte uçarken; yüksek irtifası ise 3 bin 657 metre olarak veriliyor.

Ayak sağlığı için bilinmesi gerekenler

Türkiye’de yaşanan ayak problemlerinin başında yanlış ayakkabı kullanımına bağlı sıkıntıların geldiğini anlatan Aydoğan, ayakkabı üreticilerinin sağlıktan çok modaya ödem verdiğini iddia ediyor. Aydoğan “Tarak kemiğine uygulanan basınç sonucu ciddi ağrı ve nasırlar oluşuyor. Ayakta kaldığımız sürede günde 800-1000 adım atıyoruz. Türkiye’de, ayaklarımızın bu süre içinde rahat edebileceği doğru ayakkabı yok. Araştırmaya İstanbul’dan başladık.” diyor.
Araştırmanın şimdiye kadar yapılan bölümünden ilginç sonuçlar aldıklarını kaydeden Aydoğan, ayak numarasını bilmeyen çok sayıda insan olduğunu söylüyor. Araştırmanın ilginç bir sonucu da çoğu insanda sağ ve sol ayak uzunluklarının farklı olması.

* Ayakkabının öğleden sonra alınması gerekir; çünkü ayak öğleye kadar yarım santimetre büyüyor.
* Giydiğiniz ayakkabıda şıklıktan ziyade rahatlık ön planda olmalı.
* Kösele taban yerine lastik tabanlı ayakkabılar tercih edilmeli.
* Çok düz ayakkabılar tercih edilmemeli. Çünkü düz ayakkabılar topuk ağrılarına sebep olabiliyor

Çarşamba, Ağustos 02, 2006

Profesör, Rektörle muayene ücreti ödeyerek görüşebildi

Randevu talebine 17 gün cevap alamayan profesör, meslektaşı olan DEÜ Rektörü Emin Alıcı ile muayene ücreti ödeyerek görüştü
Üniversite ve Yüksek Öğretim Kurulu'nun hatalarını eleştirmekten çekinmeyen Prof. İzge Günal, bu sefer rektöre ulaşmanın zorluğunu anlatmak için farklı bir uygulamaya imza attı. Prof. İzge Günal, tıp fakültesinde aynı hastanede görev yaptığı Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emin Alıcı ile hasta randevusu alarak görüşebildi.
Randevu, geçen ayın 24'ünde 90 YL karşılığında gerçekleşti.
Rektör Prof. Dr. Emin Alıcı ile Prof. İzge Günal aynı mesleğe sahip. İkisi de eğitim ve idarecilik dışında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde hasta muayenesi yapıyor. Ancak araları çok iyi değil. Bu durum Prof. Günal'ın randevu talebine de yansıdı. Rektör Alıcı, Prof. Günal'ın verdiği bilgiye göre meslektaşının rahdevu talebine aradan 17 gün geçmesine rağmen bir cevap vermedi. Bunun üzerine Prof. Günal, hasta rolü yaparak 90 YTL'ye muayene randevusu aldı ve rektörle görüştü. Geztiğimiz haziran ayında, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nin temizlik işlerini yapan taşeron firma tarafından işten çıkarılan 213 işçi, hastane önünde oturma eylemi yapmıştı. Prof. Dr. Günal, sözkonusu işçiler için imza kampanyası düzenlemişti. İşçilerin geri alınması üçün düzenlenen kampanyada dört bini aşkın imza toplamıştı.
Prof. Günal, 90 YTL'ye görüştüğü Rektör Alıcı'ya işte bu imzaları iletti. İşçilerin geri alınmasını talep etti. Rektör Alıcı, işçileri taşeron şirketin çıkardığını ve kendisinin böyle bir karar almadığını söyledi.
Prof. Dr. Günal, geçen yıl, son yıllarda basılan çok sayıda bilimsel kitapta aşırma olayları yaşandığını dikkat çerkerek YÖK'ün bu durumu örtbas ettiğini öne sürmüştü. Aykırı çıkışları ile bilinen Günal, çok sayıda öğretim üyesi ile birlikte bilimsel üretime saygı için internet üzerinde kampanya başlatmıştı.
Prof. Alıcı’nın, 90 YTL’lik muayene parasını geri ödemek istediğini söyleyen Prof. İzge Günal, bu parayı kabul etmediğini ifade etti. Günal, "20 dakikalık zamanı hasta gibi kullandım." dedi.
Prof. Alıcı da kapısının her türlü görüşmeye açık olduğunu belirterek, "Ben her saatte rahat ulaşılabilecek biriyim. Burada kötü niyet olduğunu sanıyorum. İşçileri de Güzel İzmir Temizlik Şirketi kendi çıkardı. Benim bir talimatım olmadı" şeklinde konuştu

Premiere, en iyi 50 komedi filmini seçti

Premiere dergisi editörleri, sinema dünyasının en iyi 50 komedi filmini seçti. Derginin internet sitesindeki haberde, tüm zamanların en iyi komedi filmleri kronolojik olarak sıralanıyor.
Bunlar arasında, Charlie Chaplin’den “Gold rush-Altına Hücum’’, Buster Keaton’dan “The General-General’’, Frank Capra’nın 1935’teki Oscarlı filmi “It Happened one Night- Bir Gecede Oldu’’, bir Tony Curtis-Jack Lemmon klasiği olan “Some Like it Hot-Bazıları Sıcak Sever’’, Stanley Cubrick’tan “Dr. Strangelove’’, Woody Allen’ın 1978’deki Oscarlı filmi “Annie Hall’’, 1980’lerin hit komedilerinden “Airplane-Uçak’’, Kevin Kline’e 1989’da en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar’ını getiren “A Fish Called Wanda-Wanda Adında Bir Balık’’, Coen kardeşlerden “Big Lebowski’’, Cameron Diaz ve Ben Stiller’ın başrolünü oynadığı “There is Something About Mary-Ah Mary vah Mary” 2000’li yıllarda bu kez kendini yöneten Ben Stiller’den “Zoolander-Zırtapoz’’ ve geçen sezon sinemalarda boy gösteren “Wedding Crashers-Davetsiz Çapkınlar’’ yer alıyor. Yetmişli yıllara ait komedi filmlerinin öne çıktığı listede, 1920’lerden 3, 1930 ve 1940’lardan 6’şar, 1950’lerden 3, 1960’lardan 4, 1970’lerden 11, 1980’lerden 8, 1990’lardan 5 ve 2000’den günümüze 4 komedi filmi listeye girmeyi başarmış

Lig tarihinden ilginç notlar...

49. sezonuna girmeye hazırlanan Birinci Futbol Ligi'nde, geride kalan sezonlarda pek çok ilginç olay yaşandı.
21 Şubat 1959'da oynanan İzmirspor-Beykoz maçıyla başlayan Birinci Futbol Ligi, 2001-2002 sezonundan bu yana Birinci Süper Lig olarak düzenleniyor. Ayrıca, geçen sezonun ortalarından itibaren Turkcell'in sponsorluğunda, Turkcell Süper Lig adı altında maçlar yapılıyor. Ligde 1979-80 sezonunda Trabzonspor, 12 galibiyet elde ederek şampiyonluğa ulaşırken, 1989-90 sezonunda ise Malatyaspor, aynı sayıda galibiyet almasına karşın ligden düşen 5. takım olmaktan kurtulamadı.

-EN ÇEKİŞMELİ SEZON-
Birinci Lig'de puantaj olarak en çekişmeli sezon 1980-81 oldu. Takımların galibiyet sayıları birbirlerine o kadar yakın oldu ki, ligi 2. sırada tamamlayan Adanaspor 34 puan toplarken, düşen Rizespor'un ise 29 puanı vardı.
-BEŞİKTAŞ, LİGİ EKSİ AVERAJLA TAMAMLADI-
Lig tarihine damgasını vuran ''3 Büyükler'' içinde, ligi eksi averajla tamamlayan tek büyük takım, Beşiktaş olarak kayıtlara geçti. Siyah-beyazlılar, 1975-76 sezonunda ligi 11. sırada tamamlarken, 25 gol atıp, kalesinde 32 gol gördü. Böylece eksi 7 gol averajıyla ''3 Büyükler'' arasında ligi eksi averajla tamamlayan tek takım oldu. Bu arada Fenerbahçe ise 1990-91 sezonunda ligi 53 gol atıp, 53 gol yiyerek, sıfır (0) averajla kapattı.
-SARIYER VE GAZİANTEPSPOR'UN BAŞARISI-
Birinci Lig tarihinde Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor dışında, ligi 20 galibiyet barajıyla kapatan 2 takım, Sarıyer ve Gaziantepspor oldu. Sarıyer, 1988-89 sezonunda 21 galibiyet elde ederek ligi 4. sırada tamamlarken, 2000-2001 sezonunda ise Gaziantepspor, 20 galibiyetle 3. sırada yer aldı.
-FENERBAHÇE AVERAJLA LİGDE KALDI-
Lig tarihinin 16 kezle Galatasaray ile birlikte en çok şampiyon olan takımı Fenerbahçe, 1980-81 sezonunda küme düşmekten gol averajıyla kurtuldu. Rizespor'un 29 puanla ligden düştüğü sezonda, Fenerbahçe; Altay, Adana Demirspor ve Boluspor ile birlikte aynı puanı toplayarak, gol averajıyla ligde kaldı.
-''4 BÜYÜKLER''İ AYNI SEZON YENENLER-
Lig tarihinde, şampiyonluk yaşayan 4 büyük takım Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor'u, aynı sezonda yenebilen sadece 2 ekip bulunuyor. 1987-88 sezonunda Malatyaspor, sahasında Galatasaray'ı 3-1, Beşiktaş'ı 5-3, Fenerbahçe'yi 1-0, deplasmanda da Trabzonspor'u 3-2 yendi. 2001-02 sezonunda ise Ankaragücü, evinde Galatasaray ile Fenerbahçe'yi 2-1, Trabzonspor'u 4-2 yenerken, Beşiktaş'ı İstanbul'da 2-1 mağlup etti.
-GALATASARAY AÇIK ARA-
Lig tarihinde en fazla puan farkıyla şampiyonluğa ulaşan takım Galatasaray oldu. Sarı-kırmızılı ekip 1987-88 sezonunda 90 puanla mutlu sona ulaşırken, 2. sıradaki Beşiktaş 78 puanda kaldı. Aradaki 12 puanlık fark, şimdiye dek şampiyonla 2. arasındaki en fazla puan farkı olarak tarihe geçti.
-AVERAJLA GÜLENLER VE ÜZÜLENLER-
Ligin geride kalan 48 sezonunda şampiyonlar 3 kez averajla belli olurken, düşen takımlar da 8 kez yine gol averajıyla ortaya çıktı. 1984-85 sezonunda Fenerbahçe ile Beşiktaş ligi 50'şer puanla tamamlarken, gol averajı daha iyi olan sarı-lacivertli ekip şampiyonluğa ulaştı. 1985-86 sezonunda ise Beşiktaş, 56 puanla Galatasaray'ın gol averajıyla önünde ligi zirvede tamamladı. 1992-93 sezonunda da Galatasaray, bu kez Beşiktaş'ı 66 puan ve averajla geçmeyi başardı ve şampiyonluğu kucakladı. Lig tarihinde ayrıca 8 kez de ligden düşen takımlar gol averajıyla belirlendi.
-''DERBİ KRALI'' BEŞİKTAŞ-
Beşiktaş, bir sezonda ezeli rakiplerini her iki maçta da yenen tek takım olarak tarihe geçti. Siyah-beyazlılar, şampiyonluğa ulaştıkları 2002-2003 sezonunda Fenerbahçe'yi 1-0 ve 2-0, Galatasaray'ı her iki maçta 1-0'lık sonuçlarla geçerek, 4 derbi maçı da kazandı. ''Kara Kartallar'' ayrıca, bu 4 maçta kalesinde hiç gol görmeyerek, ayrı bir rekora imza attı.
-''KARAKARTAL''IN KABUS SEZONU-
Beşiktaş, 2003-2004 sezonundaki ilginç performans grafiğiyle sevenlerine adeta kabus yaşattı. Sezonun ikinci yarısına en yakın takipçisi Fenerbahçe'nin 8 puan önünde namağlup lider başlayan Beşiktaş, ikinci yarıdaki inanılmaz düşüşüyle sezonu şampiyon bitiren ezeli rakibinin tam 14 puan gerisinde 3. sırada kaldı. 17 maçlık 2. yarıda tam 8 yenilgi birden alan siyah-beyazlılar, böylece lig tarihinde iki devre arasında en büyük düşüşü gerçekleştiren şampiyon adayı takım olarak kayıtlara geçti.

Google, checout ile paraları toplayacak

İlk olarak 1998’de internet üzerinden yapılan alışverişlerde güvenli bir para trafiği sağlamak amacıyla kurulan Paypal, 55 ülkede 100 milyondan fazla kullanıcıya yayılan organizasyonuyla başarılı olunca bu modeli izleyen yeni girişimler de doğdu.

2002 yılında eBay tarafından satın alınan eBay’in rakipleri arasına Worldpay, 2Checkout (2CO), Authorize.net ve Cybercash’den sonra en iddialı oyuncu olarak Google da katıldı. Google Checkout markası ile online mağazaların güvenli bir nakit akışı ortamında tüketiciyle buluşmasını sağlayacak olan sistemin getireceği rekabet, komisyon oranlarının düşmesini sağlayacak. (http://checkout.google.com)
SİSTEM NASIL İŞLİYOR?
Online para sistemi uluslararası bir banka hesabı gibi çalışıyor. Bu hizmeti veren kuruluşların internet sitesinden açılan hesaba kredi kartı ya da EFT yoluyla para yatırılıyor. Hesap açılışında çeşitli güvenlik uygulamalarına başvuran bu kuruluşlar, yatırılan paranın anlaşmalı işyerlerine internet üzerinden transfer edilmesini sağlıyor. Ülkeler arasındaki para akışı için herhangi bir komisyon uygulanmazken hesaba yatırılan para üzerinden yüzde 2-3 civarında kesinti yapılıyor.