Salı, Nisan 04, 2006

Korkuyor bunlar....

Türkiye, bana sorarsanız, sara hastalığına yakalanmış birine benziyor.
Güzel bir günde, güneşli bir sahilde güzel güzel dolaşırken birden titremeye başlıyor, ağzı köpürüyor, katılıp kalıyor.
Sonra yavaşça kendine geliyor.
Hafif bir baş dönmesiyle yoluna devam ediyor.
Ne yaşadıklarını hatırlıyor, ne nedenini biliyor.
Bir dahaki krize kadar hayatını normal bir şekilde sürdürüyor.
Şu Türkiye’ye bakın...
Avrupa Birliği ile müzakerelere başlamış, yasalarının çoğunu düzeltmiş, enflasyonunu düşürmüş, faizlerini indirmiş, büyüme hızını yüzde yediye çıkarmış, parasından altı sıfırı atmayı sorunsuz başarmış, büyük bir imparatorluğun manevi mirasına sahip yetmiş milyonluk büyük bir toplum.
Yolunda güzel güzel yürüyor.
Ve birden krizi tutuyor.
Kendi ordumuzun askerleri kendi ülkemizi bombalarken suçüstü yakalanıyor, olayları soruşturan savcıya hükümet de dahil kimse sahip çıkmıyor...
Hükümet, Merkez Bankası’nın başına “kendinden” birini atamak için tutturuyor, beceremiyor, Şemdinli olayındaki yetersizliğine bir de Merkez Bankası’nın başarısını ekliyor.
Bir anda, bir “iktidar boşluğu” çıkıyor ortaya.
Kriz yaratılmasını isteyenlerin iştahı kabarıyor.
Güneydoğu’nun sokakları karışıyor.
Çatışmalar çoğalıyor.
Büyük şehirlerin mahallerine yansıyor.
Toplum kasılıp kalıyor.
Bir umutsuzluk yayılıyor kalabalıklara.
Bir başdönmesi, bir halsizlik, bir yorgunluk...
Peki biz bu krizi yaşamak zorunda mıydık?
Bünyemizdeki birçok hastalığa rağmen bence biz bu krizi yaşamadan atlatabilirdik.
Siyasi iktidarları eleştirmek Türkiye’de yazı yazmanın en kolay yollarından biridir, söylenilmesi zor gerçek sorunları dile getirmek yerine sivil iktidarı eleştirirsin olur biter, bunu biliyorum.
Ama bu kez biz bu krizi gerçekten de sivil iktidarın yetersizliğinden dolayı yaşıyoruz.
AKP’li yöneticilerin korkusu kendilerinin de ülkenin de başını derde sokuyor.
Bir tüfekle ateş etmek istersen, onu sağlam bir şekilde tutar, kabzasını da omzuna sıkıca dayayıp, nişan aldıktan sonra ateş edersin.
Ama elindeki tüfekten korkarsan, sıkı tutmazsan, omzuna sağlam dayamazsan, hem ateş ettiğinde ıska geçersin hem de geri tepen tüfek omzunu kırar.
AKP elindeki iktidardan korkuyor.
Siyasi bir iktidar olmanın birçok tatmini, getirisi var ama riski ve tehlikesi de var.
Korkuyorsan hiç bu işlere bulaşmayacaksın.
İktidar oluyorsan da gerçekten olacaksın.
Şemdinli’de bomba patlayınca suçluyu bulacaksın, yargılayacaksın.
Merkez Bankası’nın başına adam atarken kendi “cemaatının” tepkisinden korkarak değil bütün toplumun saygısını kazanarak adam atayacaksın.
Elindeki tüfekten korkarsan işte böyle omzunu kırarsın.
Hem saygıdeğerliğini, güvenilirliğini kaybedersin hem de ülkede “iktidar boşluğu var” diye düşünenleri azdırırsın.
İçişlerine sahip olamadığın için bütün ülke asayişsiz bir görüntüye bürünür.
Birbirine ölesiye düşman gözüken güçler bir anda elele verip, “faili meçhul bombalarla”, nedeni bile anlaşılamayan gösterilerle ortalığı cehenneme çevirir.
Sen de hiçbir şey yapamadan bakarsın.
Benim görebildiğim kadarıyla iktidar tam bir “korku krizine” tutulmuş vaziyette.
Korkudan elleri ayakları tutmaz oldu.
Mümkün olabilse, insan onları şöyle iki omuzlarından tutup sarsalamak, “korkma çocuğum,” demek istiyor, “korktuğun ne varsa başına korktuğun için gelecek. Cesur olursan kurtulursun.”
Ama öyle bir korktular ki bir daha cesaretlerini toplayabilirler mi, doğrusu çok emin değilim.
Kriz kendiliğinden geçsin, bünye bunu kendi kendine atlatsın diye bekleyeceğiz artık.
Yeniden iyileşmeyi ümit edeceğiz.
Ahmet Altan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder